20 Eylül 2014 Cumartesi

Antibakteriyel Sıvı Sabun Gerçeği..

Antibakteriyel sıvı sabunlardaki içeriklerin açığa çıkması nedeniyle sıvı sabunlar yeniden sorgulanmaya başladı.. Sıradan bir sıvı sabuna mikroorganizmaları öldüren kimyasallar eklenerek elde edilir antibakteriyel sıvı sabunlar.. Birkaç bakteriye karşı test edilir fakat sanki hepsini öldüyormuş gibi reklamları yapılır.. Maalesef ki normal sıvı sabunlara göre temizlikte daha üstün olduklarını ispat eden herhangi çalışma da bulunmamaktadır.. Bu kadar ağır kimsayalı bünyesinde barındıran antibakteriyel sıvı sabunların içeriğindeki en zararlı maddelerden biri de Triclosan'dır.. Basit bir internet araştırması ile ne kadar zararı olduğunu görebilirsiniz.. Sağlığımızı tehdit etmeden de bakterilerden kurtulabiliriz diye düşünüyorum.. Yıllardır ilaç sektöründe üretim sahalarında çalışmış biri olarak üretime giren herkese (çalışan, misafir farketmez) ilk verilen eğitimin el yıkama eğitimi olduğunu belirtmek isterim.. Bu eğitimlerde el yıkamanın kimyasal değil fiziksel bir işlem olduğu her seferinde vurgulanarak, her üretim sahasına girişte en az 15 saniye ellerin iyice ovalanarak yıkanması gerektiği anlatılır.
Bu anlamda sıvı sabun olarak tavsiyem market raflarından alınan bol kimyasallı sıvı sabunlar yerine moms green gibi tamamen doğal içerikli markalardan yana olacak..  Ben evimde bu markayı kullanıyorum.. Organik marketlerden alacağınız sıvı sabunları da kullanabilirsiniz..
Madem el yıkama konusuna girdik, özellikle uyarmak istediğim bir konu daha var.. Lütfen ama lütfen  alışveriş merkezi, mola yerleri gibi ortak kullanılan tuvaletlerde el kurutucu fanları kullanmayın.. Bakteri ve mikrop açısından zengin o ortamın havasını nemli ellerinize üfleyerek yıkayıp temizlediğiniz ellerinizi daha çok kirletmenize neden oluyor.. Bir de ricam o tür ortamlarda çeşme başları, kapı kolları gibi mikroplar açısından zengin yerlere temas etmememiz yönünde olacak, özellikle de ellerinizi yıkadıktan sonra buna dikkat edin.. Mutlaka bir peçete olsun elinizde..

14 Eylül 2014 Pazar

Fiyat/Performansı En İyi Ürünlerden: Era Izgara Makinesi..

Yıllar önce Tefal marka ızgara makinesine dünya para vermiş biri olmanın yanında ne ızgarasından ne de temizliğinden memnun kalmıştım.. Izgarayı çok seven bir aile olarak, mutfağımızın vazgeçilmezi balığı ızgara yapmak işkenceye dönüşmeye başlayınca ciddi bir araştırmaya giriştim.. Piyasada yine ünlü markaların yüksek rakamlı ızgara makinelerinin reklamları dönüyordu.. Hem temizliği pratik olan hem de dumanı kokusu  olmayan bir ızgara makinesi bulayım ne kadarsa ne kadar vereceğim diye başladım araştırmaya.. İsteklerim doğrultusunda yaptığım araştırmalar Era marka ızgara makinesine çıkmaya başlayınca anladım bu markanın ciddi bir müdavim kitlesi olduğunu.. Daha önce ne adını duymuştum, ne de bir fikrim vardı.. Diğer tarafta kıyaslama yaptığım markalar philips gibi dünya devi markalardı.. Hakkında o kadar o kadar olumlu yorum okuyunca, tüm aradığım özellikleri birarada barındırdığını görünce, bir de 60 TL gibi bir fiyatı olduğunu öğrenince marka ne olursa olsun riske girmeye, bir kere denemeye değer dedim ve hepsiburada üzerinden verdim siparişini.. Geldiği gibi ilk denemeyi yaptık hemen.. Gerçekten çok başarılıydı..
Piyasadaki diğer ızgara makinelerinden en büyük farkı tasarımı.. Diğer makinelerde rezistansın aşağıda olması ve et piştikçe rezistansın üzerine yağ damlatması duman ve kokuya neden oluyor.. Ayrıca rezistans aşağıda olduğu için üzerine yani direkt olarak sıcak yüzeye koyduğunuz et de pişmeden yanma eğiliminde oluyor.. Oysa Era marka rezistansı üst kapağa tasarlamış, alttaki ızgara teline koyduğunuz et üstten usul usul pişiyor, yağıda rezistans üzerine damlamadığı için ne duman ne de koku oluyor.. Alt hazneye az miktar da su koyuyoruz biz, yağ bunun içine damlıyor, temizlik de kolay oluyor.. Balkona falan gerek kalmadan rahatlıkla mutfağın ortasında ızgara yapabiliyorsunuz böylece.. Temizliğe gelince, rezistansın bulunduğu üst kapağı ayırıp alt hazneyi ve ızgara telini bulaşık makinesine atabiliyorsunuz.. Üst kapağının olması da temizlik açısından müthiş bir artı.. Etrafa herhangi bir sıçrama falan da olmuyor böylece..
3 yıl önce 60 TL'ye aldığım bu ürünü hala tam performans kullanmakta olduğumu söylemeden geçemeyeceğim.. Üstelik haftada 1 ya da 2 defa ızgara yapılan bir mutfağa sahibim.. Evimdeki fiyat performans olarak en iyi ürün diyebilirim.. Eğer siz de ızgara makinesi alma niyetindeyseniz öyle servet harcamaya falan gerek yok, zamanında harcamış biri olarak tavsiyem Era' dan yana olacak..




7 Eylül 2014 Pazar

İçtiğiniz Soda/Maden Suyuna Dikkat..

Sulardan sonra piyasadaki birçok soda/ maden suyu markasının da masum olmadığı ortaya çıktı.. Türk Gıda Maddeleri tüzüğüne göre soda ve maden sularının nitrit ve amonyok içermemesi gerekiyor.. Maalesef ki Sağlık Bakanlığı tarafından yaptırılan analiz sonuçlarına göre 11 markada nitrit ve amonyak tespit edildi, bu markalar:
- Uludağ
- Kızılay
- Kınık
- Askoop Kızılcahamam
- Salihli
- Çınar
- Şifa
- Kula
- Yıldız
- Çamlık
- Kuzuluk

Bu markaların yanında analiz sonuçları temiz çıkan 5 marka ise
- Sırma
- Sarıkız
- Efe
- Beypazarı
- Özkaynak

Maden suyu ya da sodayı içerken vücudumuza yararlı olduğunu düşünerek tüketiyoruz, fakat vucüdumuza verdiğimiz zararın farkında olamıyoruz.. Maalesef ki günümüzde artık hiçbir şey düşündüğümüz kadar masum değil..
Bu arada maden suyu ile soda arasındaki farkı da açıklamakta fayda var:
Soda ile maden suyu aynı şey değildir. Soda, içme suyuna, 1 litreye en az 570 mg bikarbonat ve 1000 mg karbondioksit katılarak elde edilen yapay bir içecektir.
Maden suyu ise doğal bir içecektir. Mineral açısından çok zengindir. İçeriğinde bikarbonat ve karbondioksitin yanısıra magnezyum, kalsiyum, sülfat gibi ana elementler de vardır.

4 Eylül 2014 Perşembe

Tatil Köylerindeki Menülerin İç Yüzü..

Tatil sonrası hoş bir paylaşım olmayacak belki ama herşey dahil sistem tatil köylerinin mutfakları yıllardır konuşulur.. Ben size birinci ağızdan bir yazı paylaşmak istedim.. Aşağıdaki yazı ekşi sözlükten alıntıdır, tatil köyünde aşçılık yapan birinin itiraflarını içeriyor, bir kere daha farkında olup silkelenmekte fayda var.. 
""...
*Eğer her şey dahil sistem in uygulandığı bir otelde tatil yapacaksanız kulak kabartınız. aşağıdakileri peşinen kabul etmiş oluyorsunuz
*Kırmızı et olarak genelde hindi eti kullanırız. bu da yapısı gereği fazla süner. ne kadar pişirirseniz pişirin elastiki bir yapısı vardır. müşteriler genellikle çok az pişmesinden şikayetçidir.
*Balık olarak alabalık ya da kuzu balığı verilir. kuzu balığı da tercihen tuzda pişmiş olarak verilir. aslında tükettiğiniz köpek balığıdır. ben hiç kuzu balığı pişirdiğimizi hatırlamıyorum. tuzde pişirmemizin nedeni lezzet farklılığını ortadan kaldırmaktır. 
*Donmuş balıklardan genelde sudak ve kalamar kullanılır. ahtapot ege bölgesinde daha yoğundur. tabiki bunları biraya bastırıyoruz.
Bir gün akşam büfesinden kalan 50-60 kg eti tabiki çöpe atmıyoruz. bu müsrüflüktür. stajyerlere sosunu yıkatıyoruz ve başka bir sos ile bağlayarak büfeye sunuyoruz. örneğin demiglace sos ile pişmiş bir yemeğin etlerini alıp hollandez sos ile tekrar büfeye sunuyoruz ama hollandez sos öyle kolay degildir. emeğe saygı lütfen.
*Pastane bölümüne girmek bile istemiyorum. onlardan ben bile tiksindim desem yeridir. 
bir pastaneye gittiğinizde vitrindeki o devasa boyuttaki tatlıları gördüğünüzde ve fiyatını sorduğunuzda içinizi tuhaf bir sevinç katlar ya hani.. 
eve gittiğinizde afiyetle tüketirsiniz onları.. tadı çok lezzetlidir ya..
herşey dahil sistemini uygulayan bir otele gittiğinizde büfede devasa boyutlarda krem şanti ile kaplanmış yaş pasta tarzında tatlılar karşılar ya sizi.. kime sorsanız ismini bilmedikleri, herkesin birbirinin yüzüne aval aval baktığı, maşa ile tabağınıza koyarken stajyer çocukları kikirdeyerek sizi izledikleri pastalar vardı ya.. 
evet evet.. onlar işte doğru bildiniz.. 
biz onlara doyuran deriz. 
bir akşam önce kalan artıkları cocuklar büfeden toplar, pastanedeki demi chefler bu tatlıları bir güzel yoğurur ve akabinde üzerine pralin, damla drop, çırpılmış krema ve en sonunda meyve aromalı krem şanti ekleyerek tekrar büfeye gönderirler.. 
bu durumdan müşteriler şikayetçi değildir çünkü ilk önce biten pastamız bu doyuran'dır. hatta takviyesi olmadığından mütevellit, bazı müşteriler şikayet ederler alamadıkları için. 
pastanede bu olay biraz daha hijyeniktir. eğer sahibi çok iğrenç bir adam değilse sadece vitrindeki pastaları kullanır. 
sevgili ustalarım, biliyorum beni yetiştirdiğiniz güne lanet ediyorsunuz, belki şu anda beni kınıyorsunuz, hatta yer yer kalaylıyorsunuz ama baktım kimse bilmiyor. bende sosyal sorumluluğumu yerine getireyim dedim. 
üzgünüm.
*Kasaphanede işler bütün gelen parçalara bakar. genelde köftelerde dana döş ve gerdan kullanılır. eğer adana kebap ya da urfa kebap var ise menüde yemeyiniz. tekrar söylüyorum herşey dahil sistemin olduğu bir otelde adana kebap yemeyiniz. elinizi bile sürmeyiniz. 
*Soğuk bölümünde ise işler çığrından çıkmıştır. genel olarak yapılan portör muayenelerinde gaita oranı çok yüksektir. bunun nedeni mutfak personelinin hijyeninin yanı sıra mayonez içerikli yiyeceklerin bu bakterileri gereğinden fazla üremeye yol açmalarıdır. 2000 kişilik bir otelde yapılan rus salatasında aşçıların elleriyle harmanlamadığını düşünmek birazcık saflıktır.
*Eğer türk gecesi var ise ve menüde çiğ köfte de mevcutsa hemen koşa koşa gidip atlamayın. önce bir düşünün. 1 kg çiğ köfte yaklaşk 2 saatte yapılıyor. orada bulunan çiğ köfte en az 20 kg dir. eğer tam kıvamında oldugunu düşünüyorsanız işler sandıgınızdan daha kötüdür. stajyerler ayaklarına poşet giyer ve büyükçe bir kazanın içinde bir güzel yoğururlar. kıvamı mükemmel oluyor ama tadını bilmiyorum. müşteriler iyi olduğunu söylüyor. o kadar da tarif vermişimdir. 
*Bütün bunlara rağmen büfede hiçbir masraftan kaçılmaz. müşetileri aldatmak için bol bol karpuz ve kabak dekoru yaparız. bir gün saydığımda büfede 20 çeşit yemek olmasına rağmen 50 ye yakın dekor vardı. önce gözünüzü doyurmak nedir bunu çok iyi biliriz.
*Kendim tatile gittiğimde nedense yarım pansiyon otelleri seçerim. yemeğimi otel dışında tüketirim. içecekleri ise tabiki otelde kullanırım. kahvaltı bölümü en sevdigim bölümdür çünkü herşey hazırdır. üreten firmanın günahı boynuna. 
*Patates içeren yemekleri bol kalorilidir ve tokluk hissi verirler. çalıştığım mutfakta en az 3 kişiyi patates çuvalının başına dilkerim. sabahtan akşama kadar patates soydururum ve bir öğünde en az 3 yemeğim patates içeriklidir siz farketmeseniz de patatesi gördügünüzde saldırıyorsunuz. içgüdüsel bir şey galiba. 
*2000 kişilik bir otelde sıcak büfede en az 20 kişi çalışması gerekir. akşamları yemek yediğiniz büfenin önünde bekleyen aşçıların sayısı 4 ü geçmiyorsa ve kılık kıyafetleri temiz ama düzensizse orada işler pek iyi gitmiyor demektir. ben mesleğimi saklayarak hemen muhabbete girerim ve sıcak bölümünün yemeklerinin diğer bölümlerden iyi oldugunu cok yorulduklarını tahmin ettiğimden bahsederim. hemen kaç kişi yapar, nasıl yapar, maaş durumu nedir dökülürler. bu şekilde otel değiştirdiğim çok olmuştur. 
*Mümkün olduğunca şov olarak tabir edilen o anda hazırlanan yemekleri tercih edin. sıra bekliyorsunuz biliyorum, lezzetsiz ama hijyeniktir. 
*Pasta tüketecekseniz dilimlenmiş yaş pastalara ağırlık vermeyiniz. detayına girmicem başım belaya girebilir. 
-- aslında yazıp sildiğim birtakım maddeler de mevcut ama bilmemeniz daha iyi olur. burada noktalamak en iyisi. ileride bir gün kitap çıkarırsam haberdar ederim sizleri.""

Hangi Marka Su..

Daha önce su konusunda derin araştırmalar sonucu uzunca bir yazı yazmıştım.. O dönemde de aradığım özellikler

- Sağlıklı bir ambalajının olması (pet ya da polikarbon yerine cam olması),

- Temizliği tam yapıldı mı acaba diye tereddüt etmeyeceğim tek kullanımlık bir ambalajının olması (aslında tam olarak istediğim tek kullanımlık cam şişeler)

- Alüminyum, nitrit ve nitrat içermemesi,

- Yüksek kalsiyum, magnezyum içeriğinin olması

- Düşük sodyum oranına sahip olması

- pH oranının 8'in üzerinde olması

- Ozonsuz olması,

- Dolum tarihinin üzerinden en fazla 2 hafta geçmiş olması

gibi özelliklerdi..

pH değerinin 8 ve üzerinde olmasına ayrıca bir parantez açmak lazım ki o da suyun alkali iyonize su olduğunuz gösterir. Alkali su,

- Vücudun pH oranının korunmasına ve bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur

- Vücuttaki asidik kalıntıları temizler

- Zayıflamaya yardımcı olur

- Birçok hastalığa neden olan serbet radikalleri nötralize eder

- Antioksidan etkiye sahiptir

O dönemde sağlık bakanlığının analiz sonuçlarına göre hazırlanmış su raporundaki ilk 10 su markasında yukarıdaki aradığım özellikleri değerlendirdiğimde Kipa su ön plana çıkmıştı.. O dönemde de paylaştığım gibi bir sudan beklediğim özellikler konusunda nettim de bunların hepsini tek başına karşılayacak bir su markası bulamamıştım yine maalesef.. Bir taraftan Kipa suya devam ederek diğer taraftan araştırmalara devam ediyordum yine.. Biz neyi talep edersek onu karşılamak zorunda kalacaklar konusundaki inancım geç yerini bulsa da her zaman, araştırmaya devam ettim inatla.. Kipa suyu bulamamaya başladıkça da hızlandı bu süreç..

Mayıs ayında güncellenmiş olan sağlık bakanlığı su raporuna 3. sıradan giren, eylül ayındaki listede de 4. sırada kalan Taşkesti isimli su markası yeni keşfim oldu.. Listede içilebilir su olabilmesi için yapılan analiz sonuçlarına göre puan verilmiş su markalarının olduğu Eylül 2014 güncel listesinin linkini burada paylaşıyorum.. Maalesef ki yine sıfırın üzerine çıkabilen 14 marka su olabilmiş.. Onlar da maalesef bildiğimiz büyük ve ünlü su markaları değil, daha çok yerel markalar.. Bunlar sırasıyla Buzdağı, Kızılcahamam Javsu, Munzur, Taşkesti, Tekir, Kalabak, Abant, Nazlı, Kipa, Erpınar, Efemsu, Karlık Madran, Fuska, Şırlan.. Dışarıda her gün elimizin altında olan o ünlü su markaların su değerlerini eksi mertebesinde görmek yine şaşırtmadı beni..

Taşkesti su, hem cam damacana ve hem de tek kullanımlık cam şişe seçenekleri olan, 8 pH değerinde, yüksek bikarbonat oranı ile sindirime yardımcı, yine yüksek kalsiyum ve magnezyum içeriği olan, düşük sodyum oranı ile tuz diyetine uygun özelliği, yüksek mineral değerleri nedeniyle doğal kaynak suyu değil doğal mineralli su olarak geçmesi ile gönlümü kazandı.. İsmini de geldiği Bolu'nun Taşkesti köyünden almış.. 15 litrelik cam damacana için şişe ve sepet depozitosu olarak 33 TL ödüyorsunuz, bunu iade etmek istediğinizde paranızı geri alabiliyorsunuz, her şişe su için de 9 TL ödüyorsunuz.. Biz kullanmaya başladıktan sonra evde daha fazla su tüketmeye başladığımızı söyleyebilirim.. Gerçekten içtikçe kendini içiren hafif ve lezzetli bir su.. Alışınca dışarıda falan içtiğimiz suların tadı ayrılmaya başladı..

Bu listede cam damacana seçeği olan Abant suyu da araştırmıştım öncesinde, fakat pH ve mineral değerlerinin Taşkesti gibi tatmin edici olmaması ve cam damacana için de 66 TL geri ödemesi olamayan depozito istemeleri hoşuma gitmemişti..


Son olarak özellikle şunu vurgulamak istiyorum, evimize aldığımız suyu araştırıp her bir değerini kontrol ediyoruz ama dışarıda ayaküstü aldığımız kanser saçan pet şişe sulara dikkat etmiyoruz maalesef.. Dönen mailler sayesinde arabada pet şişe su bekletmeyeye özen gösteriyoruz da büfelerden ayaküstü aldığımız o suların arabada bekletilmiş pet şişelerden hiçbir farkının olmadığını atlıyoruz.. Günlerce, bazen yaz boyunca kolilerinde güneş altında bekletildikten sonra buzdolaplarına alınan bu suları ne olur tüketmeyin, içtiğiniz şey sadece su değil çünkü artık.. Her yerde rahatça bulabileceğiniz cam şişe suları tercih edin, hem kendiniz hem de çocuğunuz için.. Su değeri çok düşük bir markanın cam şişesini de alsanız içiniz rahat olsun.. Emin olun su değeri çok yüksek olan bir markanın güneş altında beklemiş pet şişesinden çok çok sağlıklıdır..

Güncelleme : 2017 analiz sonuçlarında Taşkesti suyun 70. Sıralara gerilemesinden dolayı yeniden su arayışına girdim maalesef.. İlk 5 sırada olan su markaları sırasıyla Buzdağı, Tekir, Kalabak, Abant ve Kipa Su.. Bulunduğum lokasyonda cam damacana seçeneği olan sadece Abant su bayii olduğu için bu markaya yönelmek durumunda kaldım.. Keşke yukarıdaki tüm özellikleri tüm markalar barındırabilseydi de biz seçim yapma lüksüne sahip olabilseydik.. Ama maalesef ki aradığım özelliklerin tümünü içeren tek bir tane bile su markası yok.. Çok acı..





27 Ağustos 2014 Çarşamba

Kanser Saçan Temizlik Maddeleri

Bugüne kadar koruyucular ve doğal temizlik malzemeleri konularında detaylı birçok yazı yazmış olsam da, tekrar toparlayıcı kısa bir yazı yazmak istedim.. Bugünlerde olduğu gibi sorgulanması gereken tek şey antibakteiryel sıvı sabunlar değil aslında.. Kullandığımız her türlü temizlik malzemesi yani şampuanlar, bulaşık ve çamaşır makinesi deterjanları paraben gibi koruyucu içeriklerinin yanı sıra fosfat, sülfat, formaldehit, ftalat içerikli.. Bu maddeler hem doğaya hem de insan vücuduna çok fazla zararları olan bir maddeler.. Biz bu zararlı kimyasalları bulaşık makinesinden yiyoruz, çamaşır makinesinden vücudumuza alıyoruz, temizlenmiş evin her bir köşesiyle temasımızla vucüdumuza daha da fazla girmesini sağlıyoruz.. Evimizi, kap kacağımızı, giysilerimizi temizlerken vücudumuzu her gün biraz daha kirletiyoruz aslında.. Bu zararlı maddeler kanser yapana kadar vücudumuzda birikiyor, dahası  cilt rahatsızlıkları gibi bir çok rahatsızlığı da beraberinde getiriyor.. Peki hemen hemen her türlü temizleyicide, şampuanlarda, sıvı sabunlarda, bulaşık deterjanlarında, çamaşır deterjanlarında olan bu koruyuculardan ve fosfattan nasıl uzak duracağız?
En doğal seçenek sabun cevizi.. Bu konuda daha önce yazdığım yazıda  detaylarını paylaştığım gibi sabun cevizini artık internet üzerinden kolaylıkla bulabiliyorsunuz.. Ya bir kese içine attığınız sabun cevizi kabuklarıyla bulaşık ve çamaşırlarınızı yıkayabilirsiniz.. Ya da yine o yazımda detaylarını paylaştığım oranda kaynatıp suyunu alarak bulaşık, çamaşır makineniz ya da her türlü ev temizliğiniz için kullanabileceğiniz sıvı deterjanınızı hazırlayabilirsiniz..
Diğer bir masum seçenek Mom's Green ürünleri.. Tamamen doğal içerikle bir anne tarafından piyasaya sürülen bu ürünler zararlı bileşenler içermiyor.. Ev için temizlik ihtiyaçlarınızı buradan karşılayabilirsiniz.. Sıvı sabunlar, bulaşık, çamaşır deterjanları,  yüzey temizleyiciler gibi seçenekleri mevcut.. İnternet üzerinden sipariş verebiliyorsunuz..
Diğer tüm kişisel bakım ürünleri için de tavsiyem kesinlikle organik ürünler almanız..Ekoorganik ve Cityfarm bu anlamda alışveriş yapabileceğiniz yerler.. Özellikle Ekoorganik yıllardır sipariş verip, her seferinde düzgün çalışmalarına hayran olduğum çok güvenilir bir mağaza.. İnternet üzerinden sipariş verebildiğiniz gibi Beylikdüzü Migros'un  arkasındaki mağazalarından da alışveriş yapabiliyorsunuz, avrupa yakasında evlere de servis yapıyorlar.. Ekoorganikteki organik markaları Cityfarmda da bulmanız mümkün.. Cityfarmın Bağdat caddesinde ve istinya parkta mağazaları mevcut.. Bağdat caddesi evlere servis yapabildiği gibi yine Cityfarmın internet sitesinden de sipariş verebiliyorsunuz..
Market raflarından hem kendimizi hem de doğayı zehirleyen bu temizleyicileri almak yerine birşeyleri değiştirmenin zamanı artık.. Alışkanlıklardan vazgeçmek kolay değil elbet, elinin altındakini almak yerine diğerine ulaşmaya çalışmak için daha fazla efor gerektiriyor belki.. Ama inanın bana gerçekten değecek birşey için harcanan bir efor olacak bu.. Bir çanta, bir ayakkabı ararken saatlerce enerjimizi harcıyorsak sağlığımızı korumak  için de ekstra birşeyler yapmak zorundayız.. Zaman o zaman..

19 Ağustos 2014 Salı

Bebekle Tatil..

Yıllardır yeni yerler keşfetmenin tadına varmış bir çift olarak bebeğimiz doğduktan sonra da hiçbir tatil planımızı ertelemedik.. Madem ki bizim ailemizin bir ferdiydi o da, birbirimize uyum sağlayarak bir orta yol bulacaktık.. Çocuk var deyip eve hapsolan, yeni yerler keşfetme telaşındayken tatil köyüne kapanan bir anne baba olup bastırılmış bir ruh haliyle,ertelenmiş hayaller ile çocuk yetiştirmektense yaşam tarzımız ne ise bebeğimizi onun içine adapte etmeyi seçtik biz.. Tabii ki bebekle tatil yapmak, gezmek tozmak kolay değil.. Ama imkansız da değil.. Tek püf noktası onun gözünden bakmak dünyaya, isteklerini anlayabilmek.. Gezeceğim diye de sürekli kolundan çekiştirilen bir çocuk ya da arabasına saatlerce hapsolmuş bir çocuk ne tatilden keyif alır, ne de size aldırır.. Bir defa en başta şunu göze almak gerekiyor: Hiçbir şey eskisi gibi hızlı olamayacak:) O sizin gönlünüzü yapmak için sizin istediğiniz tatile geldiyse, siz de onun gönlünü yapacaksınız.. Bunun için sürekli küçük ve sık molalara ihtiyacınız olacak, bir gezi planlarken bunları hesaba katın mutlaka.. Koşturabileceği güvenli alanlar, ailecek yayılabileceğiniz çimler, yol kenarındaki bir çocuk parkı durak noktaları olsun.. Sizin gezip görmeniz için koşturuyorsanuz ona bir park aramak için de koşturacaksınız..
Yorulmadan rahat dolaşabilmesi için tercihiniz kanguru veya puset olabilir, bu çocuğunuza kalmış.. Biz 1.5 yaşına kadar kanguru kullandık hem yurt içi hem de yurtışı seyehatlarimizde.. Puseti sokaklarda yürütmeye çalışmak, binmek istemediği zamanlarda arabayı taşımak zorunda olmak bize daha zor geldi.. Tabii ki tercih meselesi.. Eğer puset kullanacak olursanız uçak yolculuklarında valizleri teslim ederken değil de uçağa binmeden hemen önce verebiliyorsunuz görevlilere, böyle bir avantajı oluyor.. Yolculuklar için tavsiyem 60-70 liralık  katlanan çok küçük puset modelleri var, büyük pusetlerle hiç uğraşmayın derim seyehatlerde.. Başta da söylediğim gib hep onun gözünden bakmak gerekiyor dünyaya, bunun için bebeğinizi elinden tutup yürütürken mesela kolunu yukarı çekerek yürütmek yok.. Bir kolunuz havada siz ne kadar yürümeye dayanabilirdiniz bir düşünsenize.. Benim kendi tespitimle dikkat ettiğim bu konunun kişisel gelişim eğitimlerinde örnek olarak verildiğini öğrendim geçenlerde bir arkadaşımdan.. Bu nedenle mümkün olduğunca onun seviyesinden tutacaksınız elinizi.. Sıkıldığı anlarda herhangi bir şeyi oyuna dönüştürmek için hep hazır olmanız gerekiyor..
Gelelim tatilde yemek konusuna:
Küçücük bir elektrikli ısıtıcıya sahip olmanın sizi ne kadar kurtardığını göreceksiniz.. Valizde çok yer kaplamayan bu ısıtıcı ile birlikte, tatile çıkarken yanıma mutlaka erişte, tarhana, makarna, kuskus, minik patatesler alıyorum.. Bir de küçük bir cezve.. Priz olan herhangi bir yerde 5 dakikada bir yemek hazır oluyor böylece.. Bu küçücük ısıtıcı sayesinde yapabilecekleriniz size kalmış, ben iyi süt bulduğumda yoğurt bile yaptığımı söyleyebilirim tatilde.. Evden getirdiğim doğal yumurtalarımı kaynatıyorum mesela, böylece dışarının en tehlikeli gıdalarından olan yumurta ve yoğurt konusunda gittiğim yere muhtaç kalmıyorum..  Ayrıca tatilde sadece kuru gıda ile beslenmekten, bebeğinizi temizliğinden ve içindekilerden emin olamadığınız dışarı yemekleri yedirmekten te kurtarmış oluyorsunuz.. Ben makarna, haşlanmış patates gibi soğuk ta yenebilen şeyleri akşamdan hazırlayıp Avent'in mavi kapaklı kaplarına koyuyorum, ertesi gün dışarı çıkarken doğrudan alıyorum.. Sıcak yenecek çorba gibi şeyleri sabah kaynatıp, yine kaba koyup küçük bir termos çanta ile yanıma alıyorum otelden çıkarken.. Tatile giderken valizin içine evimdeki doğal meyve(elma, erik, muz gibi uzun dayanabilen)-sebzelerden (havuç, salatalık gibi) atıyorum bol bol, muz sadece kalın kabuklu olduğu dışarıdan da alınıp bebeğe verilebilir diğer meyvelere oranla.. Yetiştirilirken kullanılan ilaçlar diğer meyvelere göre muza daha az nufuz ediyor diye okumuştum bir kitapta.. Kuruyemiş alıyorum sonra.. Meyve, sebze, kuruyemiş acayip öğün kurtarıcılardan.. Tatilde dışarıya muhtaç olmadan çocuğunuzu ev ortamındaki gıdalarla beslemek imkansız değil.. Günlük rutin yeme düzenine göre mutlaka eksik kalan gıdalar olacaktır.. Ama bunları dışarıdan yemesinden yememesini tercih ediyorum ben.. Burada bahsettiğim yemek öğün olarak, yani öğün olarak yemeğini dışarıda planlamıyorum hiç..  Ama ben dışarıda yemek yiyorsam ona da tattırıyorum mutlaka.. Yoksa yemek konusunda güven oluşturamazsınız çocuk üzerinde.. Ona başka birşey yedirirken siz rengarenk bir tabaktan yemek yiyorsanız onu önündekini yemeye ikna edemezsiniz.. Yine onun gözleriyle bakın yani bu duruma da.. O yüzden o rengarenk tabağı ona da sunup gözünü doyurmalısınız, zaten umduğu lezzeti bulamayınca bırakacaktır.. Ama çok önemli bir şey kazanacaksınız bu davranışın sonunda, sürekli o bu yasaklanmış, her fırsatta patlama yaşamaya hazır bir çocuk yerine neyin ne olduğunun bilen doygun bir çocuk.. Burada tekrar şunu belirtmekte fayda var, kola içmeyen bir çocuk istemiyorsanız siz de içmeyeceksiniz.. İçiyorsanız mutlaka ona da tattıracaksınız.. Siz kola içerken, ona zararlı diye içirmemek çocuğun kafasını karıştırır, sözleriniz güvenini yitirir.. Sonuç olarak siz ne kadar sağlıklı beslenirseniz o da o kadar sağlıklı beslenmeye alışıyor.. Şunu unutmayın anne baba ne yerse çocuk ta onu yer, çevrenize bir bakın yemek seçen ailelerin yemek seçen cocukları mevcut..
Tatil konusuna dönecek olursak, bebekle tatil yapmak evet kolay değil, ama imkansız da değil.. Onun gözleriyle dünyaya bakıp herşeyi düşündüğünüz ve pratik çözümler yarattığınız sürece, tatilde hem siz gezip tozmaktan hem de bebeğiniz evinden uzakta keyfinden feragat etmemiş olacak.. Her iki taraf ta tatilden keyifle dönecek sonra, bizim gibi:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...