24 Kasım 2014 Pazartesi

Günlük Yemek Menüsü..


Gün içinde herşeyi dengeli alsın amacıyla hazırladığım ve uzun zamandır uyguladığım günlük yemek menümüzü paylaşmak istedim sizinle.. Burada porsiyon miktarları çok önemli.. Lütfen porsiyonlarını yiyebileceği kadar ayarlayın.. Az az yesin ama herşeyden yesin..  Ve asla son kaşıkçı olmayın.. Onu da kendinizi de yemekten soğutmayın.. Bizim bile canımızın istemediği birçok zaman olabiliyor, ona da bu konuda saygı gösterin.. Bir öğün yemek istemiyorsa kaldırın yemeğini, sakın alternatif sunmayın.. Bir sonraki öğününe kadar bekleyin, acıktığı için yiyecektir.. Genel bir durum varsa iştahı ile ilgili menülerini renklendirin, ilgisini çekecek sunumlar yapın, oyuna dönüştürün.. Bir şekilde dahil olacaktır.. Daha önce de yazdığım gibi masada mutlaka bir yeri olmalı ve yemekler mutlaka masada yenmeli, oyun alanında ya da dolaşarak değil.. Tercihen ailenin yemek saatlerine denk getirilmeli yemek saatleri, ama mümkün olamıyorsa da en azından yemek yediren de onunla birlikte oturup yemeli, aynı tip tabaktan, aynı tip menüden.. Yemek boyunca küçük bir çocuğu aynı konsantrasyonda tutmak zor olabilir, bunun için odağı yemekten kaydırmadan küçük oyunlar dahil edilebilir sürece ama asla televizyon değil.. Birkaç öğün üstüste yemediğini gözlemlediğiniz bir gıda varsa bıktığı, onu mutlaka çıkarın listeden belli bir süre.. Sonra tekrar alın listeye.. Bu yemek programının özünde zorlamadan çok çeşitli beslenme var, zorlayarak çok yemek yedirme değil.. Kilolu değil, direçli bir çocuk yetiştirmek olmalı strateji her zaman..

Kahvaltı:
Yumurta (Binbir çeşidini yapabilirsiniz, yumurtayı sevmiyor olsa bile seveceği bir çeşit mutlaka çıkacaktır, yumurtanın mutlaka ama mutlaka sabah kahvaltısında olması gerekiyor)
Beyaz Peynir
Zeytin
Domates
Kuşburnu Marmeladı
Pekmez (Her sabah farklı çeşit veriyorum: üzüm, keçiboynuzu, andız gibi)
Tereyağı (Ekmeğe sürüp üzerine pekmez ya da kuşburnu marmeladı sürüp yiyoruz)
Çay: Ihlamur-bal-limon. Dönüşümlü olarak içine papatya, rezene, hatmi çiçeği, elma kabuğu, çubuk tarçın, ayva yaprağı, zencefil atıyorum. Özellikle da kışın..
Gece yatmadan sütünü içme fırsatı olmadıysa çay yerine süt veriyorum..

Ara Öğün: Havuç, elma, armut, mandalina gibi meyveler ya da ceviz, badem, kabak çekirdeği içi gibi kuruyemişlerden koyuyorum bir tabakla oyun alanına.. Canı isterse yer, zorlamak yok bunun için.. Genelde de yiyor ama:) Tabağa birkaç parça koyun, miktarı abartmayın.. Bu sizin ve onun motivasyonu için önemli.. Hergün aynı tabağı yapmayın sakın, hergün farklı kombinasyonlarda hazırlayın, yemediğini gözlemlediğiniz gıdalara ara verin, koymayın bir süre..

Öğlen:
1 porsiyon çorba (İster erişteli domates, İster ezogelin, ister brokoli, ister mercimek, ister tarhana ne isterseniz)
1 porsiyon yoğurt ve kefir karışımı
1 bardak meyve suyu (Haftada 1 yada 2 kez dondurulmuş vişne, kuru kayısı, kuru erik, kuru elma, kuru hünnap, keçiboynuzu, kuru yabanmersini, kuru dutu kaynatıp (soğuyunca bal koyabilirsiniz) sürahi ile buzdolabına koyuyorum, tüm hafta bizim enfes meyve suyumuz bu)
Az miktarda tam tahıllı ekmek

Uyku sonrası, Akşam üstü:
1 porsiyon et yemeği (Günde bir kez kırmızı et alması gerekiyor, demir açısından.. Burada en önemli  ve en fazla yanlış yapılan şey süt ürünü ile birlikte vermemek.. Süt ürünleri demir emilimini engelliyor çünkü.. Etin yanına yoğurt çıkarmak sık yapılan yanlışlardan.. Bu nedenle her öğünde dikkat ettiğim en az 1 süt ürünü olmalı kuralı burada olmamalıya dönüşüyor.. Burada seçenek kıyma soslu erişte, etli vaya kıymalı bir sebze yemeği, köfte olabilir)
1 bardak taze sıkılmış portakal-nar suyu (Gün içinde elma armut yemediyse ondan da katabilirsiniz, nar-portakal mutlaka olmalı ama, özellikle kışın güçlü bağışıklık sistemi için)

Ara Öğün: Havuç, elma, armut, mandalina gibi meyveler ya da ceviz, badem, kabak çekirdeği içi gibi kuruyemişlerden koyun yine bir tabakla oyun alanına.. Sabah meyve verdiyseniz şimdi kuruyemiş verin mesela..

Akşam:
1 porsiyon sebze ya da kurubaklagil yemeği
Az tam tahıllı ekmek (Bulgur ya da pirinç pilavı da varsa menüde ekmeği vermeyin)
1 porsiyon sütlaç

Yatmadan:
Ilık süt (Bazen ballı bazen balsız.. Sütün tadını sürekli tatlı bilmemeli..)

Bir de yatmadan Mutlaka ama Mutlaka Dişler Fırçalanmalı
Gün içinde oyun olarak eline verin diş macunlu fırçasını ama akşam yatmadan mutlaka siz de destek olarak iyice fırçalamasını sağlayın.. Teşvik etmek için siz de fırçalayın onunla, internetten diş fırçalama şarkılarını açın.. Çocuk doktorumuza randevumuz esnasında beklerken diş doktoruna gidiş yaşının o kadar çok düştüğünü görüyorum ki inanamazsınız.. Günde 5 dakika ayıracağınız vakit hem onun hem de dolayısıyla sizin  acı çekmesini engellemiş olacak ilerleyen zamanlarda..



2. Çocuğu Beklemek..



Kendimi bildim bileli sağlık problemleri ve maddi nedenler gibi mecburi durumlar dışında bir çocuğu kardeşsiz bırakma yönünde ailenin aldığı kararlara karşı çıktım hep.. Kardeşi olması bir çocuğun en doğal hakkıdır, o hak anne baba kararıyla çocuktan alınmamalıdır bence.. Gitgide yalnız, ayakları yere bassın diye rekabet ortamlarına ittiğimiz çocuklar yetişmeye doğru gittikçe trend; kardeşin önemi daha da artıyor artık günümüzde.. O yönü gelişsin, bu yönü gelişsin diye binbir eğitim aldırdığımız çocuklarımızın sadece bir kardeşe sahip olarak kazanacağı öyle büyük değerler var ki.. Günümüzün trendi tek çocukta kalıp, tüm imkanlarını tek çocuk için kullanmak, ikinci çocuğa birincinin geleceğini çalacak yaklaşımında bulunmak maalesef.. Ben tek bir çocuğa yapay bir dünya imkan sağlamaktansa 2 çocuğa daha az ama daha doğal bir ortam yaratmaktan yanayım.. Bir ailenin herşeyini paylaşacağı gibi iki kardeşin de imkanlarını paylaşmaları gerektiğini bilerek büyümelerinin onlara kattığı değer, kardeşi olmasaydı şayet dışarıda alabilecekleri her türlü eğitimden çok daha kıymetli bence.. Evet sonuç olarak kardeş şart, peki ne zaman.. Yıllardır çevremden gözlemlerim, 1. çocuktan sonra 2. çocuk kararı için arayı açmanın alınan kararı zorlaştırdığı yönündeydi.. Gitgide büyüyen çocukla, gün geçtikçe rahata alışan aile için ne yaşayacaklarını bildikleri o süreci tekrar yaşamayı göze almak gerçekten çok daha zor,.. Hatta bence ilk çocuk kararı almak değil, ikinci çocuk kararı almak cesaret istiyor.. Çünkü artık başına ne geleceğini biliyorsun, hangi süreçlerden geçeceğini, seni nelerin beklediğini.. Yıllardır bu nedenle isteğim çok ara vermeden 2. çocuk kararını almak yönündeydi.. Bu durumun şöyle de bir avantajı vardı, ilk çocuğun bilinci çok fazla oturmadan gelen kardeş sanki hep varmış gibi algılanmasına neden olacak bu da ilerki yaşlarda kardeş sahibi olan çocuklarda oluşan kıskanma, rakip görme duygularını yaşamamasına neden olacaktı.. Diğer taraftan 2 yaşına doğru artık artık yavaş yavaş evin içinde de kendi yaş grubuna yakın bir arkadaşa olan ihtiyacının olduğunu hissetmek bu kararın doğruluğunu bir kere daha gösterdi bana.. Bir abla ya da abi kardeş gibi değil de 2 arkadaş olarak büyümeleri ikisi için de çok kıymetli değerler olacaktı bence ara çok açılmazsa.. Bir diğer avantajı ise ilk çocuğun çoğu eşyası evden çıkmadan daha 2. çocuğun gelmesi anne baba açısından çok büyük rahatlıktı.. Artı bebek büyütme konusundaki bilgilerin tazeliğini yitirmemiş olması da paha biçilemez bir başka avantaj.. Bu düşünceler ile kızımız 1.5 yaşındayken kararını aldığımız 2. melek oğlumuz 3 ay sonra aramıza katılacak inşallah.. Kız çocuğun bu kadar tadına erdiğimizden midir, yoksa onun için alınan bir karar olduğundan dolayı kız daha iyi arkadaş olur düşüncesi mi bilinç altımızda oluştu bilemiyoruz ama cinsiyetin erkek olduğunu öğrendiğimizde babamız da ben de oldukça şaşırmıştık.. Bir süre bu fikre alıştıramadık kendimizi, farklı bir tecrübe olacak diyorduk birbirimize sadece.. Ama baştan beri cinsiyet konusunda birbirileri için hayırlısı ne olacaksa o olsun diye dualarımı eksik etmemiştim hiç.. Bu nedenle içten içe de biliyordum ki bu en hayırlısıydı..
Bu süreçte bir bedende 2 çocuğun ne kadar farklı etkileri olduğunu gördüm belirgin olarak.. Kızımda 4 hafta süren bulantı süreci oğlumda 10 haftayı geçmişti.. Ultrasonlarda bile sıcak çikolatalarla zar zor dönen kızıma inat bunda karnımda bir köstebekle yaşıyorum sanki:) Kızımda çok ilerleyen haftalarda ultrasonda gördüğümüz o tam bebek görüntüsünü oğlumda daha en başta görmüştük, net bir şekilde erken şekillenmişti.. Cinsiyeti bilmediğimiz o günlerde öyle ki bir arkadaşım bu erkek olacak demişti, "baksana daha başta net işte, direkt olaya girmiş.. Kız olsa dur oram öyle olsun dur buram şöyle olsun diye sizi bekletirdi daha, kız erkek hayata bakış açımız daha anne karnından belli baksana" diye gülümseyerek her seferinde hatırladığım o yorumu yapmıştı:) Hala gülerim ama haklı da çıkmadı değil:) Bu hamilelikle birlikte ekşi-tatlı tezinin de doğruluğunu kanıtlamış oldum sanırım.. Zaten ekşi insanı olan ben kızıma hamileliğimde ekşi yemeye devam ederek ayrımı çok anlamamıştım da oğluma hamileliğimde girdiğim tatlı krizlerim ve her tatlı dendiğinde gözlerimin parlaması beni şaşırtmıştı.. Kızımın bacağında çıkan çilek lekesinden sonra bu hamileliğimde çok dikkat ediyorum kimseden habersiz birşey ağzıma atmamaya.. Umarım gözümün döndüğü bir an olmamıştır hatırlamadığım:) Hamilelik bambaşka bir boyut çünkü..2. Çocuğa hamilelik çok daha hızlı geçiyormuş onu anladım, zaten ilk çocuğun hayatınıza girmesiyle koşmaya başlayan zaman burada da etkisini gösteriyor.. Aynı tempo, aynı yoğunlukla giden bir zaman dilimi üzerine gelen hamilelik periyodunda kaçıncı haftada olduğunuzu bile takip edemiyorsunuz çoğu zaman.. Öyle ilk hamileliğinizde işten eve gelince devrilip yatmalar, evde yemek yoksa dışarıda yemeler falan da yok bunda.. Çocuğunuz tüm enerjisi ve ihtiyaçları ile sizi beklemeye devam ediyor her iş dönüşü.. Hiç gözünüz korkmasın ama.. Yetişiyorsunuz hem de hepsine, hem de keyifle.. Sonuçta kocaman bir aile oluyorsunuz artık, o kadar cilvesi de olsun.. Bu süreçte hiç alışmadığım ve belki de hiç alışamayacağım tek şey onun harketleriyle duran dünya.. İster hararetli bir toplantı ortası, ister alakasız bir mekan.. Onun ben burdayım dediği her an dünya durdu benim için.. Tamam artık alıştım, yine tekmeliyor işte diye birşey yokmuş anladım.. Her seferinde elim karnımda, ağzım kulaklarımda onun tadını çıkarıyorum, hiçbirşeyin de engel olmasına izin vermem bu andan geri kalmama..

Bu hamilelikte de daha önce Taze Annelere Tavsiyeler (Hamilelik) yazımda detaylarını paylaştığım gibi, hamilelik günlüğü tutmaya, haftada iki kez balığa, her öğün kalsiyum içerikli gıdalar yemeğe, ara öğünlerde meyve-sebzeden geri kalmamaya, bol bol yürüyüş yapmaya devam..

19 Kasım 2014 Çarşamba

Doğumgününde Bir Babanın Kızına Yazdıkları..

"Tam 2 yıl oldu hayatımıza gireli.. Diğer yarısını bulmuş olmakla zaten dolu dolu geçirdiğimiz günlerimiz, çok özel bir şeyi yaşıyor olmanın farkındalığı vardı hayatımızda.. Senin gelişinle dolacak olan kocaman da bir boşluğumuz varmış meğer, o günlerde hiç farkında olmadığımız.. 2 yetişkin bir çocuk değil,  3 arkadaş olduk.. Hayatın hiçbir anından geri kalmadın.. Bizi de bırakmadın.. Sabahın köründe yollara düşerken bir kere bile sızlanmadan, dağ tepe bayır gezerken  en keyif alanımız sendin..  Nerelerde kalmak zorunda kaldık bazen, hepsini sesini çıkarmadan keyfe dönüştürdün.. İnsanların büyük bir çocukla bile çıkmaya cesaret edemeyeceği her yola çıkma cesareti verdin bize daha küçücükken.. Tam bir bireydin aslında.. Hiç tepeden bakarak konuşturmadın kendinle, hep senin göz seviyendeydi diyaloglarımız.. Hep bunu istedin çünkü.. Her şeyi anlattık, anlar anlamaz diye düşünmeden.. Küçüktür anlamaz, aklı ermez dedirtmedin bize bir kere.. Her seferinde de sabırla dinledin.. Anlamaya çalıştın kocaman gözlerle dinleyerek  büyüklerin saçma dünyasını.. Elini ver dediğimizde bir kere vermemezlik etmedin, oyunun en heyecanlı anında bile elimizden tutup kalktın.. Öyle güçlü bir güven oluşmuştu ki aramızda böyle keyifli bir anda bile beni çağırıyorlarsa vardır bir nedeni diye düşündüğünü hep hissettirdin peşimizden keyifle gelirken.. Hiç yalan söylemedik sana, hiçbir şeyle kandırmaya çalışmadık.. Bak kuş geçiyor demedik hiç mesela o anı kurtarmak için de olsa.. Hep gözlerinin içine bakarak gerçeği anlatmaya çalıştık, her seferinde anladığını görerek.. Cezalar ödüller hiç olmadı hayatımızda.. Yersen onu alırız, yemezsen bu yok demedik hiç.. Hiç izin vermedin buna.. Küçücük bir bedene kocaman bir yürekti sığdırdığın.. Kırılan, kaybolan bir oyuncağı her görüşünde üzülecek kadar kıymetini bildin her şeyin..  Bir çocuğa bakmak olarak görmedik asla seninle başlayan günlerimizi.. Yanında olmaktı sadece tek hedefimiz,  geldiğin bu koskoca yabancı dünyayı sana anlatmak, seni anlamak.. Seninle büyümek belki de.. Hiç tanımadığımız bir şehirde kendimiz için gezip tozmaların arasında senin için de saatlerce park arayıp seninle hoplayıp zıplayacak kadar da saygı duydurdun  kendine.. Sen hep bizden oldun.. Ne biz peşinden koştuk, ne de sen bizim peşimizden.. Birlikte yürüdük hep, en fazla keyif aldığımız şey buydu çünkü.. Bebek arabasının hapsedici rahatlığındansa bizimle yürümeyi tercih ettin hep.. Hep birlikte olmak, mekan ne olursa olsun birlikte vakit geçirmek.. akla gelmeyen şeylerden keyif ortamları yaratmak.. Pazartesileri artık daha bir zordu senden sonra.. Yine de her sabah anlatarak evden çıkışlarımıza el sallayarak cevap verdin.. Hiç kaçarak gitmedik senden.. Sensiz yapacağımız şeyleri sensiz yapmaktansa hep sonraya erteledik keyifle, sonrasına yine birlikte planlar yaparak.. Hep seninle birlikte zaman geçirmenin yollarını aradık, yanından kalkıp bir iş yapmaktansa o işe seni de dahil etmenin yollarını aradık hep.. Kıracaksın düşüncesiyle hiçbir eşyamızı kaldırmadık yerinden.. Hiçbir dolap kapağını kilitlemedik.. Birlikte keşfettik her şeyi seninle.. Çok güldük çokta eğlendik.. Zaman zaman her ne kadar hissettirmemeye çalışsakta, gözümüzde en ufak bir kaygı gördüğünde gelip sarıldın o kocaman yüreğinle her seferinde hissederek.. Sana bir bebek, bir çocuk gibi davranmamıza izin vermedin hiç.. Boyundan büyük dersler verdin bazen bize.. Annenle şaşırarak birbirimize bakakaldığımız öyle çok an yaşattın ki.. Bu küçücük bedenle gelen kocaman dünya karşısında anne baba otoritesi oluşturmak yerine gelen bu arkadaşla birlikte büyüyen 2 insan olmaktı aslında bizim tek yapabildiğimiz.. Şimdi yolunu dört gözle beklediğimiz dördüncümüz ile de daha neler yaşatacaksınız bize kim bilir..
İyi ki doğdun Era, İyi ki geldin.. Şu dünyada saflığın doğallığın varlığına bir kez daha inanmamızı sağladığın için.. Sevginin bambaşka boyutları olduğunu bize her gün farklı şekillerde yaşattığın için.. Dahası kocaman yürekli bir arkadaşlığa bizi dahil ettiğin ve  bizi her gün seninle biraz daha büyüyen insanlar yaptığın için.."

13 Kasım 2014 Perşembe

Et-Süt-Yumurta-Tavuk-Ekmek-Meyve Sebze Alırken Dikkat Edilecekler..

Bu bloğu yazmaya başlamamdaki temel neden insanların düşünmeden tükettikleri şeyleri sorgulamalarını sağlamak, biraz daha fazla kazanabilmek adına market raflarından evimize gelen ürünlerin doğallıklarıyla  nasıl oynandığı konusunda insanların bilinçlenmesini sağlamaktı.. Biliyorum ki  insanların bilinçlenmesi demek seçici bir toplum demekt yani önümüze  ne sürülürse onu almak değil biz neyi talep edersek üreticilerin ona yönelmesi  demek aynı zamanda.. Biz sorguladıkça  yoğurda, süte, ekmeğe katkı maddesi konmaması demek bu en basitinden..  Market rafındaki  doğal olduğu reklamları dönen bir limonatanın bile  3 kuruşa satılarak maliyetini nasıl çıkarıyorlar acaba diye cevabını bulmaya çalıştığım durumun hiçte masum cevaplarına ulaşamıyorum maalesef.. Ticari anlamda satışa sunulan seri üretimlerin hiç birinde doğallık aramayın,  maalesef ki  daha geniş kitlelere daha uzun süre hitap edebilmek için ürünü bazı modifikasyonlardan geçirmek zorundalar.. Burada önümüze iki yol ayrımı çıkıyor; birincisi ucuz ve kolay olanı, önümüze dayatılanı, doğallıktan vazgeçileni seçmek.. İkincisi ise maalesef artık pahalı ve zor olan haline gelen doğalı arayıp bulmak.. Her zaman söylediğim gibi bir çanta için günlerce  mağaza mağaza dolaşabiliyorsak, beğendiğimizi gördüğümüzde her türlü paraya kıyabiliyorsak bunu sağlığımız için de yapmamız gerekiyor.. " yaa zaten çocuğu nereye kadar koruyacağız ki" yaklaşımı asla kabul edebileceğim bir yaklaşım değil.. Vücuda giren herbir katkı maddesinin kanser yapana kadar orada beklediğini ve yıllara ihtiyacı olan kanser oluşumunun artık 3 yaşındaki çocuğa kadar indiğini düşünürsek koruyabildiğiniz kadarını korumak ana mantık olmalı.. En önemli kısım da kanserin en sevdiği şey olan "rutin" den katkı maddelerini çıkarabilmek.. Evinizde o doğal ortamı yarattıktan sonra ayda yılda bir dışarıda ne yemiş çokta önemli değil, rutinini kurtardıysanız çocuğunuzun dışarıda geçen vakitler için paranoya haline hiç gerek yok.. Lütfen bilinçli tüketiciler olun, sorun, sorgulayın, etiketleri okuyun, istediğinizi talep edin, aldığınız ürünün basitce bir maliyet hesabını yapın ki içeriğinin saf olmadığını  net bir şekilde görün.. Kullandığımız en temel gıdalarda bile dönen oyunlar  akıl alacak gibi değil çünkü:
ET:  Günümüzdeki  hayvanların tamamına yakını mısır slajı ile beslendiğinden dolayı ya şeker hastası ya da kanser..  Ya organik mağazalardan sorgulayarak almak  lazım ya da yerel üreticiye inmek gerekiyor.. Yakınınızda bulunan bir köye gidin, orada et sorun ama hayvanın ne ile beslendiğini sormayı ihmal etmeden..
SÜT: Yukarıda bahsettiğim gibi sütünü aldığınız hayvanın mısır slajı ile beslenmediğinden emin olmanız lazım.. Market  raflarındaki her türlü sütte katkı maddesi olduğu gerçeği ve organik sütlere de çok fazla güvenememem nedeniyle benim önerim yine bir köyün yolunu tutmanız olacak.. İstanbulda da olsanız yakında bir köy mutlaka vardır,  haftalık bir kez alacağınız 5 litrelik süt hem yoğurt, kefir, sütlaç yapımına hem de içmeye rahat rahat yetecektir.. Haftada bir kez de süt gibi birşey için koşturmaya değer diye düşünüyorum.. Sütü aldığınız yere mutlaka ama mutlaka mısır slajı ile beslenip beslenmediğini sorarak alın ama.. Ben gözümle görüp güvendiğim ipek hanım çiftliğinden getirtiyorum sütümü haftalık olarak..
Tavuk-Yumurta:: Organik etiketi olan süte tavuğa inanmayın, tavuk sektörünün organik üretimle piyasaya yetişebilmesi mümkün değil..  Gidin yine en  yakın köye, sorun soruşturun tavuğu besleme şekillerini..  Mısır küspesi, hazır yem kullanıyorlarsa almayın,  otlayan tavuksa kaçırmayın hem yumurtasını hem tavuğunu.. Ayda bir bile gidip alsanız olur,  alabildiğiniz kadar yumurtayı  buzdolabına doldurun dönüşte, tavuk etini de  parçalayıp atın dondurucuya.. Ayda bir uğraşmaya değer diye düşünüyorum.. Bunu yapamıyorsanız market gibi yerlerden tavukta yumurta da almayın evinize, emin  olun daha sağlıklı yaşarsınız..
EKMEK: Piyasadaki ekmeklerin içeriği maalesef un-su-maya değil.. Tahmin bile edemeyeceğiniz kadar katkı maddesi var içlerinde.. Kırık beyaz renkli tam buğday ununun bile boyanarak kahverengiye dönüştürüldüğü bir sektörden bahsediyoruz sağlıklı göstermek için.. Lütfen ekmeğinizi evinizde kendiniz yapın, öyle makinede falan da değil, benim gibi fırında.. Haftada bir kez uğraşmaya değer diye düşünüyorum.. Undaki buğdayın tohumu GDO lu mu, ilaç kullanıldı mı  diye düşünmemek için de organik un alın..
MEYVE SEBZE: Dikkat edeceğiniz iki nokta meyve sebzede ilaç kullanılmaması ve tohumunun has yani genetiği değiştirilmiş ziraat tohumu olmaması olmalı.. Semtinizdeli organik pazarları öğrenin, gidin sorarak sorgulayarak alın meyve sebzenizi..İpek hanım çiftliği yine benim tercih ettiklerimden..

Yandaki marketten almak varken hepsini kim uğraşacak diye düşünmeyin ne olur, artık doğal olana ulaşmak için emek harcamak gerekiyor.. Zira sağlığımız da hiç ucuz değil tam da bugünlerde.. Üstelik kaybedince bir kez, yandaki market servette dökse önünüze, telafisi olamıyor..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...