7 Aralık 2015 Pazartesi

Hoover WDXA 596 Kurutmalı Çamaşır Makinesi Artıları Eksileri

Uzun zamandır kurutmalı çamaşır makinesi arayışındaydım.. Evde çamaşır kurutmanın zorluğu, iki çocuklu bir hayatın zamansızlığında bunun getirdiği ekstra iş yükü ve tek kurutma makinesi için banyomuzda yeterli yer olmaması beni kurutmalı çamaşır makinesi arayışına sürüklemişti.. Üzerine bir de artık 10. yılında olan ve teklemeye başlayan çamaşır makinem süreci hızlandırmıştı..Açıkçası internet üzerinde okuduğum yorumlar beni umutsuzluğa sürüklese de neredeyse bir çamaşır makinesiyle aynı fiyatta olan kurutmalı makineyi tercih etsem ne kaybederim ki dedim.. En kötü kurutma özelliğini kullanmam yine, mevcut düzende devam ederim diye düşündüm.. Bu riski almam lazımdı.. Bu süreçte birçok markayı inceledim.. Bu anlamdaki tasarım kalitesi nedeniyle elimde en son Hoover ve Elektrolux markaları kalmıştı.. LG nin A sınıfı ürünlerinin yüksek fiyatı ve müşteri şikayetlerinin fazla olması bu markayı elimine etmeme neden olmuştu.. Bosch un yine yüksek fiyatının riskini almak istemedim.. Samsung ve Elektrolux yüksek fiyatı ve lastik kokusu şikayetleri sonucunda Hoover'da karar kıldım.. Fiyat olarak uygundu, 9646 modelinde yine çok fazla şikayet vardı, hav yaptığı, kırıştırdığı ve lastik kokusu olduğu yönünde.. 11746 modelinde de çabuk bozulduğu yönünde şikayetler vardı.. Carrefoursa dan kurumsal hediye kartımız olduğu için, oradan almaya karar verdik.. Artık hangi modeli varsa ellerinde alalım amacıyla gittik.. Dedim ya memnun kalmazsam sadece yıkama fonksiyonunu kullanırım diyordum kendi kendime.. Ürünü almaya gittiğimizde yeni çıkan model nedeniyle artık eski modellerin ellerinde kalmadığını, ellerinde tek kalan 9646 modelinin de ön panelinde kırık olduğu için satışını yapamayacaklarını söylediler.. Uzun süren konuşma sonunda samimiyet ilerleyince reyon görevlisi yetkili servisin bu modeli yenisiyle değiştirme sözünü verdiğini ama ne zaman olacağı konusunda herhangi bir fikrinin olmadığını, eğer beklemek istersek haber verebileceğini söyledi.. Tamam o zaman hafta bekleyelim dedik, açıkçası hiç umudumuz yoktu.. 2 gün sonra görevli yeni makinenin geldiğini haber verdi, istersek bizim için bekletebileceğini de.. Bu yeni model hakkında hiçbir fikrim yoktu, internette arama yaptığımda da alman siteler dışında hiçbir bilgiye rastlamadım.. Evet 2016 modeldi, türkiyeye ilk gelen makineydi, ve biz eskisinin fiyatında alacaktık.. Kurumsal hediye kartımızı kullanacak, ayrıca reyon görevlisinin verdiği tüyoyla haftada belli günlerde yapılan %5 para yüklemesi gününe denk getirirsek %5 daha indirimimiz olacaktı.. Risk aldık ve bu hiç bilmediğim makinenin satın almasını yaptık.. Hediye karttı indirimdi derken bize 1120 TLye geldi bu WDXA 596 modeli Hoover'ın..
Artıları:
İlk kullanım itibariyle makine tek kelimeyle mükemmel.. 9 kilo yıkama, 6 kilo kurutma özelliği var.. Her programa kurutma seçeneği ilave edip durmadan çalışmasını sağlayabiliyorsunuz.. Sanırım malzemeyi değiştirmişler, bu nedenle önceki modellerdeki lastik kokusu hiç olmadı.. Tambur hacmi genişletildiği için kırıştırma sıkıntısı yok, çok yükleme yaptığınızda makinede sıkışan çamaşırlar kırışıyor sadece.. Ben 2 çocuk olduğundan dolayı sık sık ama az çamaşır attığımdan dolayı hiç kırışma olmuyor, hatta direkt olarak katlayıp dolaba koyuyorum çamaşırları hiç ütülemeden.. Sadece gömlek vs gibi çamaşırları ütülüyorum.. Hav problemi de öyle abartıldığı gibi çok olmuyor.. İlk yıkamalarda biraz, zamanla hiç..
Kısacası aldığım için çok memnunum bu modeli.. Şimdi bakıyorum yeni yeni girmeye başladı mağazalara.. 3 yıl garantisi var, 90 küsür TLye 4 yıl daha ek garanti alabiliyorsunuz.
Eksileri:
Ürünün gözlemlediğim tek sıkıntısı su almada oldu, su almayı bir türlü kesmeyip sonunda hata vererek kendini kapatıyor.. Artık bizim evin su sistemiyle mi alakalı yoksa makineyle mi onu bilemiyorum, 14 dakikalık programı her çalıştırışımda hiç hata vermediğini gözlemlediğimden beri önce 14 dakikalık programda çalıştıyorum çamaşırları, sonra da istediğim programı ayarlıyorum.. Hem bi ön yıkama da olmuş oluyor.. Servisle tekrar uğraşacağıma böyle bi çözüm yarattım şimdilik.. Servis çağıracağım bunun için de tabi ama biraz zaman geçmesi lazım, hala başlangıçta sergiledikleri saygısız tutumu sindirebilmiş değilim çünkü..

Yazdığımdan da anlaşılacağı üzere diğer sıkıntımız servis oldu.. Tam bir felaketti..
Maltepe servisi kurulumunu yaptı ama ben böyle minnetsiz, müşteri ile nasıl konuşması gerektiğini dahi bilmeyen, işini bu kadar kötü yapan, makineyi anlatırken bile yalnış bilgilendirme yapan bir başka servis daha görmedim.. Müşteri hizmetlerine şikayetimi hemen ilettim tabi ama o iki gün beni gerçekten çok yordular.. Defalarca telefon görüşmesi yapmak zorunda kaldım.. Servisin böyle olduğunu bilseydim almazdım bile dedim o günlerde, o kadar uğraştırdılar beni yani..
Bir daha bu servisten destek almak istemediğimi de özellikle belirttim merkeze..
Kısacası yaşadığım olumsuzluklara rağmen genel anlamda üründen memnunum diyebilirim.. Fiyat performans olarak oldukça iyi.. Benim hayatımı kurtardı iki çocuklu bu süreçte..

6 Aralık 2015 Pazar

3 Yaş Ev Aktivite Programımız..


Eğer imkanlar dahilindeyse bir çocuğun özgüveninin gelişmesi için 4 yaşına kadar kreşe verilmemesi gerektiğini düşünenlerdenim.. Çocuğun özgüveninin geliştiği bu dönemde ihtiyacı olan en önemli şeyin başta anne baba, sonrasında yakın akrabalar ile geçireceği geniş zamanlar ile bol bol hoplayıp zıplamak.. Sosyalleşme bence sonraki adım.. Kaldı ki özgüveni iyi bir şekilde oturmuş çocuğun sosyalleşme ile ilgili sorununun olacağını sanmıyorum ömrünün hiçbir döneminde.. Ama özgüven gelişmeden sosyal olsun düşüncesiyle çocukların acımasız dünyasına salınan çocuğun daha büyük problemler yaşayacağına inanıyorum.. Rutine binmeden, günlük belli bir disipline dahil olmadan belli aralarda kontrol altındaki oyun saatlerine karşı değilim ama, tıpkı parka yaşıtlarıyla oynasın diye çıkarıldığı zaman dilimleri gibi hadi biraz arkadaşlarla oynamaya gidelim denebilir çocuğa, farklı ortamlar tatsın amaçlı.. Ama bence bu yine haftada 2 günü geçmemeli bu dönemde.. Yani hergün rutini olmamalı..
Ben bu amaçla keyifli bir program hazırladım kızıma.. Sevdikleri ile vakit geçireceği, gün içinde rutin sorumluluklar alacağı, değişik ortamlar tadabileceği, yaşının yüklediği enerjisini atabileceği günlük aktivitelerin olduğu, oyunlarla kişisel becerilerini ve İngilizcesini geliştireceği güzel bir program yaptım..

Bu Programa Göre Hergün:

İNGİLİZCE EĞİTİMİ
Başta Brainy Baby serisinden ya da youtube üzerinden İngilizce indirdiğim çocuk şarkılarından bir bölüm izliyoruz hergün yarım saat kadar.. Beyni bu dönemde öylesine açık ki öğrenmeye, şu anda ingilizce 20ye kadar sayıyor, renk, şekil, hayvanlar gibi çoğu kelimenin İngilizcesini söylüyor, harfler şarkısını, baby finger şarkısını söylüyor.. Asla sıkmadan, zorlamadan, gün içinde oyunlar oynarken diyaloglarımıza da ilave ediyoruz, daha doğrusu o ilave ediyor.. Gün içinde boşluğumuz olursa ya da o bakmak isterse Collins Cobuild'in First English Words kitabına bakıyoruz biraz.. İngilizce öğrensin hırsı olmadan, sadece beynin öğrenmeye en açık şu dönemini boş geçirmemek mantığıyla..

BAHÇE
Dışarıda fırtına da kopsa her ikisini de mutlaka dışarı çıkarıyorum.. Zıplama topumuzu, scooter, top, balon ya da bisikletimizden birini alıyoruz yanımıza.. Bahçede bazen arkadaş oluyor, bazen olmuyor.. Ama biz her daim oynanacak oyun buluyoruz, saklanmaç,  sek sek, balon düşürmeme, kollarımızı pota yaparak basketbol oynama gibi enerjimizi atacak oyunlar oynuyoruz.. Mevsim geçişleri hakkında konuşuyoruz, doğayı inciliyoruz, öğrendiğimiz şarkıları söylüyoruz, bazen baloncuk tabancamızı alıyoruz yanımıza, baloncuk yakalama oynuyoruz.. İsterse trambolin ya da salıncağa biniyor.. Yağmurlu günler sadece sıkıntı oluyor, öyle zamanlar için belki dışarı çıkmasının engellenmemesi için oyun grubu düşünebilirim.. Haftada 1 ya da 2 kez..

TÜRKÇE KAVRAM EĞİTİMİ
Bu konuda birçok eğitim seti inceledim, kitap ve vcd den oluşan setlerin hep zayıf bir tarafını gördüm.. Bu nedenle internet üzerinden araştırma yapıp indirdiğim şarkılı eğitim videoları ile D&Rda saatlerce içeriğini inceleyerek aldığım aktivite kitaplarıyla ve  Tübitak'ın Meraklı Minik ve Bilim Çocuk dergilerine abone olarak, mega hafıza setini alarak yola devam etmeye karar verdim.. Çokta iyi yapmışım..

  • Youtube üzerinden dil becerisi için klasik şarkılar (Mini mini bir kuş, Postacı, Ali babanın Çiftliği gibi birçok şarkı) ile kavram becerisi için sayı, şekil, alfabe, gündelik yaşam kurallarıyla ilgili şarkı videolarını indirdim, hergün izliyoruz  bir yarım saat kadar.. Böylece toplam televizyon izleme süremiz 1 saati geçmiyor.. Şimdiden birçok şarkı ve gündelik yaşam ile ilgili birçok şey öğrendi, hapşırırken ağzımızı kapatmamız gerektiği gibi mesela..

  • Aktivite kitaplarımızdan da hergün birkaç sayfa etkinlik yapıyoruz.. Bazen boyama, bazen kes yapıştır, bazen uzun kısa gibi kavramlarla ilgili..

  • Pazartesi akşamlarına dergilerimize ayırdım.. 15 günde bir gelen dergileri bazen geldiği gibi açıp heyecanla açıp incelediğimiz de oluyor..

  • Bunun yanında aldığım Mega Hafıza setinden hergün 1 sayfa aktivite yapıyoruz, 5 dakikayı geçmiyor.. Gerçekten çocuğun dikkat gelişimi için hazırlanmış profesyonel bir set..

MONTESSORI
Hergün standart olarak:
Kendi yüzünü yıkama
Kendi dişini fırçalama
Kendi giyinme
Sofra hazırlama
Kendi yeme
Ev işlerinde sorumluluk alma
Sıranı bekleme
maddelerini yerine getirmeye çalışıyoruz.. Bunlara ek olarak her güne ek olarak bir Montessori eğitimi seçiyoruz; havlu katlama, bağcık bağlama, düğme ilikleme, sıralama, su/bakliyat aktarma, birlikte yemek hazırlama, eşleştirme yapma, ipe boncuk dizme, yapboz yapma, fotoğraflara bakma, kukla konuşturma gibi.. Bir liste yaptım onun üzerinden gidiyoruz..

OYUN:
Enerjisini boşaltması için hoplamalı zıplamalı oyun listemizden hergün bir oyun seçip oynuyoruz; Müzikle sandalye kapmaca, koltuk minderlerinden yerde zıpzıp yapma, dans et heykel ol oyunu, balon düşürmeme, saklambaç, sek sek, basket, renkli istop gibi oyunlar..

DİĞER AKTİVİTELER:
Mega hafıza setinin 99 aktivite önerisinden hergün birini seçip yapıyoruz, tenis maçı izleme, elle ritim oyunu, tahmin oyunu gibi..
Kitapla uyuyoruz
Anne ve babayı gün içinde kitap okurken görmesini sağlıyoruz

Buraya kadarki kısım günlük rutinimizdi.. Bir de haftanın hergünü farklı olarak eklenen aktivitelerimiz var:

PAZARTESİ
Bir harf Öğrenme
Postayla gelen Meraklı Minik ve Bilim Çocuk dergilerini inceleme, Kes yapıştır aktivitelerini yapma
İsterse Mutfak Oyuncakları ile oyun kurma

SALI
Çiçeğimize su verme, onunla konuşup bakımını yapma
İsterse Boya ve Lego ile oynama, resim çizme

ÇARŞAMBA
Babayla Havuza gitme
Basketbol, voleybol, tenis vs spor dallarına ait maç ya da yarışları izleme
İsterse kitaplarına bakma

PERŞEMBE
Oyun hamurlarıyla oynama
İsterse bebek ya da arabalardan oyun kurma

CUMA
Babayla Havuza gitme
İsterse Kes yapıştır yapma

CUMARTESİ& PAZAR
Akrabalar ile vakit geçirme
At sevmeye&beslemeye&binmeye gitme
Tiyatro ya da sinema etkinliği
(Aslında buraya jimnastikte ilave etmişim ama uzun araştırmalarım, bu işi layıkıyla yapan insanlarla görüşmelerim sonucunda 4ten önce başlanmaması gerektiği konusunda hemfikir oldum.. Sonuçta onun da bir disiplin işi olduğunu düşünürsek, erken başlayan çocuklarda daha erken yaşlarda kopmaların olduğu istatistiği gerçeği ile karşılaştım.. Ben bunu öğrensin amacıyla değil tamamen enerjisini boşaltacak bir ortam olması ve spor yapılan bir atmosferi koklayarak büyümesi açısından istemiştim, ama sonuçta o da disiplin gerektirecek bir rutin bunu unutmamak lazım..Şimdilik 4 sonrasına erteledik..)

Bu program bana  "şimdi ne yapsak" diye gün içinde kafa yormamı engelleyerek iyi bir rehber oluyor.. Bazen hepsini tamamlamaya zamanımız yetmiyor, bazen programda yer alan aktiviteyi değil başka birşeyi yapmak istiyor.. Hiç önemli değil.. Benim için önemli olan şey ne oyuncaklarını ihmal ediyoruz, ne de oyunlarımızı.. Her hafta garanti bir kez soruluyor oynamak istermisin diye.. Herşey taze kalıyor böylece, hiçbiri unutulmuyor.. Bu programda asla zorlama yok, bir aktiviteyi yapmak istemezse gün içinde tekrar tekrar sormuyorum.. Programda bir sonraki ne zamansa o zamana kalıyor.. Ama şöyle de bir gerçek var ki aktivitelerin hepsi ders gibi değil oyun şeklinde olduğu için genelde hep yapmak istiyor.. Her bir aktivitemize 9 aylık küçük prensi de dahil etmeye çalışıyorum boyuna göre sorumluluklar vererek, aralarındaki bağın kuvvetlenmesi açısından.. Bazen sadece izleyici oluyor, bazen malzemelerimizi tutan, bazen benim yardımımla topa vuran, bazen de benimle saklanan..
Bu sürece girdik gireli kızımın çok keyfi yerinde.. Ama şu detayı kaçırmamak lazım.. Onu da öğrensin bunu bilsin hırsına girerseniz bu keyifli süreç bir anda bambaşka birşeye dönüşür.. Onun öğrenmeye açık bir beyni var bu dönemde, yapacağınız tek şey oyunlarla önüne alternatifler sunmak.. Zaten neyi ne zaman yapmak ya da yapmamak istediğine kendi karar veriyor.. Hadi yapalım demeyin hiç bir zaman, yapmak ister misin diye sorarak başlayın her bir aktiviteye..
Sonuçlarına inanamayacaksınız..









Kırk Banyosu ve 40 Uçurması..



Annenin lohusalıktan çıktığı, bebeğin dışarı çıkacak kadar büyüdüğünün kabul edildiği 40. güne geleneklerimiz iyi dilekler içeren çok sayıda ritüel eklemiş.. Bunlar ister inanılsın, ister saçma bulunsun, güzel temennilerle geçen bir gün olması ve güzel anılar bırakması açısından hem bebek hem de ailesi için çok özel bence..
Önce 40 uçurmasından başlayayım.. Bebeğin ömrü güzel olsun, yüksek mevkilere gelsin maksadıyla yüksek katta oturan bir aile büyüğüne götürülmesi öneriliyor.. Aile huzuru yerinde, maddi açıdan iyi durumda ve yaşlı bir kişiye gidilmeliymiş ki bu kişi aynı zamanda gerektiğinde bebeğe göz kulak olabilecek biri olmalıymış. Evine ziyaret yapılacak kişi giderken bir torbaya un (uzun ömürlü olsun), tuz (ağzının tadı tuzu olsun), şeker (tatlı dilli olsun, ağzı tatlı keyfi yerinde olsun), yumurta (tok gözlü, gürbüz olsun, büyüsün adam olsun, döllensin çoğalsın), pirinç (bereketli olsun), pamuk (uzun ömürlü olsun), soğan (bereketli olsun) ve metal bozuk para (zengin olsun) koyar. Bir de ev sahibi bir hediye alır mutlaka kırkı çıkan bebeğe.. Bebeğin annesi de mutlaka altın bir takı takarmış kendine.. Bir de koltukların altına makas, kalem gibi meslekleri çağrıştıran nesneler konur, anne bebeği ile neyin üzerine oturursa bebeğin o mesleği seçeceğine inanlırmış..
40 banyosu için de yıkama suyuna 40 adet fasulye ya da kısmeti bol olsun diye 40 ayrı yerden toplanmış küçük taş atılırmış. Her fasulye veya taş için ihlas suresi okunur, üflenirmiş.
Kısmetli olsun diye altın,
Güzel koksun diye çiçek ve gül yaprakları,
Hayatının tadı tuzu bereketi olsun diye tuz, şeker, pirinç,
Nazarlardan korunsun diye de nazar boncuğu konurmuş.
Bebeğin başından aşağı bu sudan 40 tas dökülür, bu işlem bittikten sonra bebeğin eli son tas suyun içine batırılırmış.. 40 banyosu yaptırılan bebek yeni giysiler giyer. Ardından anne de banyo yapar, bu sudan bir tasta kendi dökermiş..
Bu banyo suyuna konan 40 tane taş ve 40 tane zeytin yaprağını ertesi gün bebeğin babası denize atar ve bebeğinin geleceği için 3 dilekte bulunur..

Sakızdır deyip geçmeyin..


Titanyumdioksit'e Falım sakızlarda da rastlayınca yok artık dedim, tamam tatlandırıcı içeren janjanlı ambalajlı sakızlar çok fazla katkı maddesi içeriyordu da şekersiz sakızların daha masum olduğunu düşünüp içeriğine bakma gereği bile duymamıştım hiç.. Geçenlerde dikkat edip baktım Falım, Yıldız hepsi aynı.. Sakız mayası, aroma verici, renklendirici (titanyum dioksit), antioksidan (BHA ve BHT).. Titanyum dioksit, BHA ve BHT kanserojen katkı maddeleridir.. Onu yapar bunu yapar diye uzun uzun bahsetmeyeceğim, zaten internet üzerinde kolaylıkla bulabilirsiniz vücuda verdiği zararları..
Yani sözün özü hem şekerli, hem şekersiz her sakızı uzak tutun çocuğunuzdan.. Ayda yılda bir diğer çocuklardan gördükçe tabii ki çiğneyebilir ama elinizin altında bulundurmayın, aklında yokken teklif eden siz olmayın.. Her zaman söylediğim gibi gündelik yaşamında, rutininde yer vermeyin katkı maddeli gıdalara.. Yoksa çocuklar adı üzerinde, görüp istediği özel durumlar mutlaka olacaktır..
Aşağıdaki yazı açık açık anlatmış durumu..

www.ruhsalyasam.com isimli siteden alıntıdır.

Dikkat, Sakızdır Yutmayınız!
"2.5 gramlık küçücük bir sakız en az 18 tane katkı maddesi içeriyor. En az diyoruz, çünkü her bir katkı maddesinin 1-3 tane kendi koruyucu katkısı vardır.
Sakızın üzerinde "Laksatif etki (ishal) yapabilir" ve "Sakızdır, yutmayınız" uyarıları yer alır. Çocukların bu uyarıyı anlaması beklenemez ve tabii ki küçük çocukların hepsi sakızı yutar!
Basit bir sakızın içindekiler:
 Sakız mayası (sakızın ana maddesi): Ambalajda belirtilmeyen, sakız mayasının içindekiler şunlardır: Kauçuk, vaks, antioksidant, elastomer, reçine, venil polimer, parafin ve katkı maddeleri (hangi katkı maddeleri olduğu belirtilmemiştir)
Tatlandırıcılar (7 tane): Doğal olmadığı için, hepsi de hazmı bozar ve diyabete zemin hazırlar. Buna ek olarak aspartam gibi bazı tatlandırıcılar beyin faaliyetini bozar, baş ağrısı, baş dönmesi ve bayılmalara sebep olur. Dudaklarda, dilde ve ayaklarda şişme yapar. Aspartam, fenilalanin denilen bir amino asit içerir. Fenilalanin ve metabolikleri, kan ve dokularda birikir. Çocukların gelişmekte olan üreme organlarında ve beyinlerinde hasara yol açar. Bu hasar, kısırlığa, zeka geriliğine ve çocukların zihinsel özürlü olmasına neden olur.
Doğala özdeş aromalar (3 tane): Gen teknolojisi ve nanoteknoloji yöntemleriyle üretilenler beden-ruh dengesini ve hormonal dengeyi etkiler.
Nem tutucu (Gliserol): Büyük ihtimalle domuz ürünü ya da mezbaha atıklarından elde edilir. Gen teknolojisi ve nanoteknoloji yöntemleriyle de üretilebilir.
Emülgatör (Lesitin): Büyük oranda domuz ürünüdür. Bitkisel olanlarda "soya lesitini" yazar.
Parlatıcılar (2 tane): Onlardan biri, "şellak"tır ki, genetiği değiştirilmiş bir tür "bit"ten elde edilir. Alerjilere ve beklenmeyen yan etkilere yol açabilir. Diğeri "karnauba mumu"dur. Brezilya hurması mumuna benzeyen sentetik bir mumdur. Aslında kağıtçılık, mobilyacılık gibi sanayilerde kullanılan bir parlatıcıdır.
Renklendirici ve nem tutucu (Titanyumdioksit, E 171): Nanoteknolojide kullanılan ana maddelerden biridir. Bir süredir mineral şeklinde değil, nanoparçacıklar halinde kullanılmaktadır. Ağız yoluyla vücuda giren ve dokularda depolanan bu nanoparçacıklar, organik bir maddeyi su ve karbondioksite kadar parçalama özelliğine sahiptir. Kuvvetli nem tutucu olduğu için, vücudun su terkibi üzerinde çok etkili olabilir. Çok geniş bir kullanım alanı vardır: İlaçlar, vitaminler, şekerlemeler, sakızlar, un, şeker, tuz, karbonat, kabartma tozu ve küçük parçacıklar halindeki bütün gıdalara beyazlatıcı ve nem tutucu olarak katılır

4 Aralık 2015 Cuma

Bezi Bırakma..


1.5 yaş gibi başladık ufak ufak oyunlarla eğitime.. En ufak bir baskı, en ufak zorlama, hadi şimdi oturalım çiş yapalım cümlesi olmadan.. Aslında bu bir eğitim de değildi, oyunlarla ufak ufak olayı anlatmaydı, gersini ona bırakma isteğindeydim, ne zaman isterse tuvalete o zaman yapacak düşüncesindeydim.. Zamanını ben değil, o belirlemeliydi.. Tam da istediğim gibi oldu..
Başlarda onun bez taktığının bizlerin ise külot giydiğinin farkına varmasını sağladım önce.. Sonrasında bizim çişimizi kakamızı tuvalete yaptığımız için bez bağlamadığımızı, o nedenle külot giydiğimizi anlattım.. Eğlenceli külotlar aldık ona da, uyanık olduğu zaman dilimi içinde ara ara bezi çıkarıp giydiriyordum evde.. Çok hoşuna gidiyordu bu iş.. Kazalar da oluyordu tabi, hiç ona hissettirmeden, suçluluk duygusu duymasına izin vermeden çaktırmadan temizliyorduk sonra, hiçbirşey olmamış gibi, üzerine konuşmadan devam ediyorduk oyunlarımıza kaldığımız yerden.. Fischer Price un klozetini aldık ona da tuvalete bizim klozetin yanına koyduk, çiş yaptığında müzik çalanından.. Biz tuvaletimizi yaparken o da gelip kendi tuvaletine oturuyor, bundan da çok keyif alıyordu.. Çaktırmadan tuvalet yapma üzerine konuşuyor, sevdiği karakterlerin çişlerini tuvalete yaptığını onun da birgün yapacağını ve hiç bezini bağlamayacağımızı ders gibi değil oyun diyalogları içinde anlatarak farkındalık yaratmaya çalışıyordum.. 2,5 yaşına gelmeden birgün kahvaltı sonrasında kahvaltı tepsisini mutfağa götürdüğüm sırada, salonda bulunan klozetinden gelen ses ile içeri koştum, gördüğüm manzara karşısında nutkum tutulmuştu.. Bizim küçük Prenses kendi kendine tuvaletini yapmış, kalkmaya çalışıyordu.. Benim mutluğumu görünce onun mutluluğu da katlandı..Bu mutlu tablo üzerine konuştuk biraz, normalde ödül ya da ceza uygulamamız olmamasına rağmen, teşvik etmek amaçlı "bir sürprizim var" dedim ve onun için alıp zulada tuttuğum eğlenceli kitaplardan birini hediye ettim ona.. O gün yatana kadar çişini hep tuvalete yaptı, teşvik olması açısından, her seferinde tuvaletine kolay yaptığını görebilmesi için elbise giydirdim ve altına da külot falan hiçbir şey giydirmedim.. Pantalondu külottu onu zorlayabilir, kendi başına yapma konusunda hevesini kırabilirdi.. O gece yatarken bez bağlamadık.. Bu gerçekten çok önemli, yoksa gece bezlenmeye devam eden çocukta kavram kargaşası oluyor ve bu da süreci daha zora sokuyor.. Yatmadan önce ona bezini bağlamayacağımızı anlattım,  gece çişimiz gelince tuvalete kalkacağımızı.. Uyuduktan 1- 1.5 saat sonra çişe kaldırdım, 1.5-2 saat sonra tekrar bir daha.. Sonra sabaha kadar çiş yapmadan sabahı ettik.. İyi bir şekilde gözlem yaparsanız uyuyan bir çocuğun çişinin gelip gelmediğini anlayabilirsiniz.. Sık kıpırdanmalar, sayıklamalar çişin baskısının bir sonucu.. Sonraki günler de bu kararlılıkla gitti.. Ara ara motivasyon amaçlı kitap hediyelerimiz devam etti, her tuvaletten sonra değil tabi.. Her bir ilkten sonra.. İlk bezsiz gecenin ardından, ilk kaka, dışarıda ilk çiş gibi.. Dışarısı demişken minik boy bi klozet alıp, arabada onun koltuğunun altına yere koyduk, böylece dışarıda nerede olursak olalım tuvaleti kriz olmaktan çıkardık.. Pocket tip taşınabilir klozetlere de ihtiyaç duymadım hiç.. Klozeti boşaltacak bir tuvalet bulduk her daim yakın bi yerde..
Evde bizim tuvaleti kullanmaya alışsın diye de klozet adaptörü alıp, kendi küçük tuvaletini basamak olarak koyduk altına, ki tuvaleti geldiğinde kimseye ihtiyacı olmadan kendi yapabilsin diye.. Merdivenli adaptörleri de araştırdım fakat çok kullanışlı gelmediler bana..
Mucize gibi bir geçiş olmuştu, tam da istediğim hayalini kurduğum gibi.. Bir sabah kalktık ve bir anda bırakıvermiştik bezi..

İlaçlarda Bu Katkı Maddelerine Dikkat Edin..


Bir ilacın içinde etken maddesinin yanında birçok yardımcı madde bulunmaktadır.. Bu yardımcı maddeler dolgu maddesi, renklendirici, pH ayarlayıcı, tatlandırıcı, koruyucu gibi etkileri nedeniyle kullanılmaktadır.. Aldığınız ilaç katı, likit ya da pomad formda olabilir, içeriğine baktığınızda bir ya da birden fazla etken maddenin yanında çok sayıda yardımcı madde olduğunu göreceksiniz.. Farklı ilaç firmaları tarafından birbirinin muadili olarak piyasaya sürülen ve çoğunlukla eczacınızın "o yok yerine şunu verelim" dediği ilaçlarda etkenler birbirinin aynıdır, fakat yardımcı maddeler firmadan firmaya değişiklik gösterir.. Bebekler ve çocuklar için piyasada bulunan ilaçların neredeyse çoğunun likit formda olduğunu görürsünüz.. Bu durum da beraberinde koruyucu kullanma gerekliliği getiriyor ilaç firmalarına.. Likit formdaki ilaçlarda mikrobiyoloji üreme çok daha kolay olur çünkü.. Kullanılan bu koruyucuların da maalesef çoğu kanserojen.. Likit formdaki ilaçlar için koruyucular ön plana çıkarken, renklendirme, tatlandırma gibi işlemler için çok sayıda katkı maddesi kullanılır tüm formlarda.. Bunlardan bazıları zararsızken bazıları maalesef sağlığı tehdit ediyor..
İşte bunlardan bazıları:
- Parabenler ( metilparahidroksibenzoat,etilparahidroksibenzoat, Prenses opilparahidroksibenzoat, butilparahidroksibenzoat, etilparaben, metilparaben, propilparaben, butilparaben, Nipagin, Nipazol gibi ifadeler ile yer alır)
- Sodium Benzoate
- Benzoik Asit
- Tartrazain
- Ponceau 4R
- Sunset Yellow
- Carmoisine
- Quinoline Yellow
- Allura Red AC
- Aspartam, Sakkarin
- Jelatin
- Modifiye Mısır Nişastası
- Titanyum dioksit
- Eritrosin
- Polisorbat
Bu maddelerin zararlarına tek tek girmeyeceğim, internette küçük bir araştırma yaparak hepsine rahatlıkla ulaşabilirsiniz zaten..

Bunların yanında özellikle çocuklarda benzocaine ve kolin salisilat etken maddeli ilaçların kullanılmaması gerekiyor.. Ayrıca her fırsatta peynir ekmek gibi yazılan parasetamol kullanımına da çok dikkat etmek gerekiyor, iç organlarda tahribat yarattığından dolayı..

Şöyle bir tavsiyede de bulunabilirim, diş döneminde gece uykusunu bölecek ağrıları varsa bebeğinizin, piyasada kansorejen katkı maddesi içermeyen ağrı kesici bulamayacağınızdan dolayı lokal anestezi etkisi gösteren lidokain içerikli Calgel diş jeli kullanılabilir mesela ağrı kesici amaçlı.. Diğer diş jellerini de inceledim ( Dentinox Polisorbat, Dencol kolin salisilat, Baby Oragel ve Zilatin Baby benzokain içeriyor) maalesef ki tek masum olanı bu..

Tabii ki bu konuda yine zorunlu ilaç kullanım gereken durumları tenzih ediyorum.. Ağır hastalık halleri dışında elinizin altında olsun diyerek aldığınız ilaçlarda ya da zorunluluk dışı çocuğun tamamen rahatlaması, yaşam konforunun artması için verdiğiniz ilaçlarda mutlaka dikkatli olun, diş ağrılarında olduğu gibi alternatif yollar arayın derim.. Keyfi ilaç kullanmaktan da mutlaka sakının..




27 Kasım 2015 Cuma

Bebeğiniz Ağlıyorsa..


Bebektir ağlar demeyin, bir bebeğin her ağlamasının altında yatan bir neden vardır.. Açlık ya da altının kirli olması gibi rutin nedenlerin dışında ağlama varsa lütfen bebeğinizi çok iyi gözlemleyin, aynı saatlerde mi ağlıyor, aynı ortamlarda mı? Mutlaka bir ortak nokta bulacaksınız iyi bir gözlem yaparsanız.. Özellikle ilk 6 aylık dönemdeyse ve akşam saatlerinde yoğunlaşıyorsa ağlamalar, geceleri doyduğu halde deliksiz uyumuyorsa gazdan şüphelenin.. Çevremde genelde gördüğüm durum huzursuz bebekler ve "bizimkinin hiç gazı olmadı" diyen ebeveynler.. Gazı olan bebek sürekli gaz çıkaran bebek değildir, aksine çıkaramayan bebektir.. Bu durumda en başta annenin yediklerine dikkat etmesi gerekir ki bu da sadece gaz yapan baklagillerden uzak durmakla olmaz.. İnternette sıkı bir araştırma yaparsanız aslında neredeyse tüm gıdaların gaz yaptığını görürsünüz.. Ben kızımda da oğlumda da sıkı bir şekilde gaz yapan gıdalara karşı diyet yaptım, inanılmaz sonuçlar aldım.. Genelde 15. Günden sonra başlayan gaz sancıları için oğlumun doğduğu o ilk günlerde ohhh 15 rahatım diye düşündüysemde, daha 15 gün dolmadan 3 ayrı gün bitmeyen ağlama kriziyle karşılaştığımda anlamıştım bunda erken geldiğini.. Hemen başladım tabi diyeti, benim klasiğim olan zeytin, ekmek, et, pilav, komposto, su, rezene çayı dışında hiçbir şey yemedim yine bir dönem.. O huzursuz çocuk gitti yerine neredeyse sürekli uyuyan uyanık olduğu zaman dilimini ise gülücüksüz geçirmeyen huzur dolu bir çocuk gelmişti.. İnanılmaz bir u dönüşü.. Kimse bana bu iki tecrübeden sonra annenin yediklerinin bebeğin gazıyla alakası yok demesin.. Her yerde bas bas söylüyorum, anneler yediklerine sıkı bir şekilde dikkat ederlerse bambaşka bir bebekle karşılacaklar..
Bu ilk zamanlarda ağlama nedeni olarak karşılaşılabilecek diğer sık durumlar da diş atakları ile burun tıkanıklığı.. Bu iki sıkıntının da ortak belirtisi emmeyi reddetme.. Özellikle uyku esnasında horultu da varsa burun tıkanıklığından söz etmek mümkün.. Bunun çeşitli nedenleri olabilir, geniz eti büyüklüğü, alerjik grip, aşırı kuru ortam havası gibi.. İlk etapta rahatlaması için ortamı serinletme, havayı nemlendirme, bebeğin başını yüksekte tutma gibi basit önlemler destek olabilir.. Dipnot olarak belirtmeliyim ki bebek odasının sıcaklığı 22 dereceyi geçmemeli, başı da zaten reflü sıkıntılarına karşı yatak süngerinin altına destek konarak daha ilk günden yükseltilmeli, yastıkla değil kesinlikle.. Hala burun tıkanıklığı devam ediyorsa altında yatan nedenleri belirlemesi için doktorunuza başvurun mutlaka..
Bir diğer neden de bebeğiniz aç olabilir, emzirme yönteminizi saatlerinizi tekrar gözden geçirin, sürekli emzirerek değil periyodik aralıklarla (oğlumda 3 saatte bir yaptım ben, 6. Ayda 10 kilo olmuştu bu yöntemle) göğsünüzü tam boşaltacak bir emzirme yapmalısınız ki bebeğiniz asıl kilo alacağı sütün yağlı kısmı olan son sütü alabilsin.. Emerken yorulabilir, onu sürekli uyarın emme anında ve uyumasına izin vermeyin memede..
Bebektir ağlar demeyin, altında yatan nedeni bulmaya odaklanın ne olur..

23 Kasım 2015 Pazartesi

Hamilelikte Kullandığınız İlaçların İçeriğine Dikkat Edin..

Yazıyı güncelleme vakti gelmiş.. Bilinçlenip sorguladıkça piyasaya içerik olarak daha temiz ürünler girmeye başladı nihayet..
Oluşturduğum bu farkındalık için mutluyum..

Hadi gelin yazıya bi bakalım..

Hamilelik döneminde yediğiniz içtiğiniz herşeyde olduğu gibi kullandığınız ilaçların da içeriğine dikkat etmek gerekiyor.. Sonuç olarak 40 haftalık bir süreçte hergün bebeğinizi paylaştığınız vücudunuza giriyor..

Aşağıda bu dönemde doktorlar tarafından sık önerilen ilaçları ve içerdiği zararlı olabilecek katkı maddelerini listelemeye çalıştım..


Folbiol/Folic Plus/Folic Trio: Mısır Nişastası

Megadyn: Aspartam

Elevit/Decavit: Titanyum dioksit

Gyno Tardy Feron: Titanyum dioksit, Eritrosin

Gyno Ferro Sanol: Titanyum dioksit, Jelatin

Gynoferon: Titanyum dioksit, Eritrosin

Ferro Sanol Duodenal: Titanium Dioksit, Eritrosin, Jelatin vs

Multibionta: Modified Starch

Ferrozinc Kapsül: Titanyum dioksit

Ferrozinc Şurup: Sodyum Benzoate

Oligofer: Paraben

Ferrum Fort: Titanyum dioksit

Marincap: Nipagin, Nipazol ( Diğer bir deyişle Parabenler)

Maltofer: Aspartam

Cal-d-Vita: Aspartam

Nutriway omega 3 : Jelatin

Nutriway Iron Chewable: Mısır nişastası


Bu katkı maddelerini internet üzerinde detaylıca araştırabilir, yarar zarar dengesine kendiniz karar verebilirsiniz.. Maalesef ki katkı maddeleri bu kadar çeşitli olunca seçilebilecek ürün de nerdeyse kalmıyor.. Ben kendim için yaptığım araştırmalarda aşağıdaki ürünlerin daha temiz içerikte olduğunu gördüm.. Bu ürünlere geçmeden önce başka birşey paylaşmak istiyorum, bu çok önemli..

Son dönemlerde tehlikeli bir durum gözlemliyorum hamileler üzerinde.. Çok fazla ayrı ayrı takviye ürün veriliyor, temelde olması gereken folik asit ve demirin yanında multivitaminler, magnezyum ve kalsiyum destekleri, omega takviyeleri vs.. Bunların içerisinde birbirinin aynı olan vitamin ve mineraller olabiliyor, yani müthiş bir yükleme yapılıyor hamilelere.. Süreci garantiye alalım derken anne ve bebeğe daha da zarar verebilecek bir durum çıkıyor ortaya bu defa.. Lütfen bu konuda dikkatli olun..
Hamileliğin ilk 3 ayı folik asit, sonrası ve emzirme döneminde demir, alınabiliyorsa omega 3.. Bana bunlar dışında multivitamin bile kullandırtmamıştı doktorum.. Vitamin ve mineral desteğim yediklerimdi benim..
O nedenle lütfen çok fazla destek almamaya çalışın bu temel takviyelerin yanında..
Gelelim piyasadaki eli yüzü düzgün ürünlere:

Folik Asit:
- Nutriway B Complex
- Nature's Bounty Folic Acid

Demir:
- Nutriway Iron Folic Plus
- Solgar Gentle Iron ( Jelatin konusunda yaptıkları net açıklamalardan sonra listeme girebildi)

Multivitamin (Bunları kullanırken başka kullandığınız takviye varsa mutlaka dikkat edin, günlük almanız gereken dozu geçiyor olabilirsiniz):
- Megafood baby and me
- Dr Falcon Gravita


Omega 3:
- EFA-S 1200
- Ocean Plus ya da Ocean Ultimate
- Krilom Omega
Bu balık yağları trigliserit formda, balık ya da sığır jelatininden elde edilmiş kapsüllerle üretilmiş..
Omega 3 için kullanılabilecek Krill Yağı olarak da tavsiyem:
- Krilom krill yağı

Bir de dipnot olarak şunu belirtmeliyim ki hamilelikte balık yağı kullanılacaksa yüksek A vitamini içeren balık ciğerinden elde edilen Cod Liver Oil değil tüm balıktan elde edilen Fish Body Oil kullanmak gerekiyor, bilginize..


Bunlar dışında kullandığınız ilaç varsa yorum kısmına yazabilirsiniz, hemen dönmeye çalışırım..

20 Kasım 2015 Cuma

Doğumgününde Bir Babanın Kızına Yazdıkları..



Babamızın kaleminden..

"Tam 3 yıl oldu hayatımıza gireli.. Kendinle birlikte bizi de büyüttüğün 3 koca yıl.. Her gününde dolu dolu bir sürü anı biriktirecek kadar uzunken bir tarafta, göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısalıkta aynı zamanda.. Hiç ebeveynlik yaptırmadın kendine, bir şeyi bir kere anlatmamız yetti hep.. Evimize gelen yeni üyeyle daha da kenetlendik birbirimize, onun kardeşten ziyade bize yeni bir arkadaş olacağının hepimizden önce sen farkındaydın.. İlk gördüğün anda ona taktığın "baby" adı Alaz'ın herkes tarafından kullanılan ismi oluvermişti bile.. Biz de çok dikkat ettik ama kıskançlıklarla yormadın hiç bizi, gelen yeni bebeğin fiziksel ihtiyaçlarını hep bir oyuna dönüştürerek birlikte hallettik, hiç çalmadık birbirimizden.. Abla kardeş kelimeleri hiç kullanılmadı evimizde, biz hepimiz arkadaştık o evin içinde.. O emeklerken "anne bak baby kedi olmuş" deyip hemen peşine takılarak oyun kurmanla bakakaldık bazen arkandan.. Oyunlarımız hep birlikteydi, herkes yaşına göre sorumluluklar aldı.. Tam konuşmaya başladığın dönemde gelen bebekle konuşması sekteye uğrar mı diye bile düşündürtmeden açılışın bir anda.. Kendi kendine bezi bırakışın sonra.. Hiç yormadın bizi, hiç üzmedin.. Beklenmedik bir anda gelen ingilizce hayvan isimleri, ingilizce 20 ye kadar sayma, ey bi si şarkısını söylemen.. Annenle birbirimize bakakaldığımız sayısız an.. Elindeki sevdiğin bir yiyeceği hiç düşünmeden karşındakine verecek kadar kocaman bir yüreğe, toprakta bulduğun kocaman bir solucanı elinde dolaştıracak kadar cesur kalbe, kurumuş salyangoz kabuklarını günlerce yanında bir kutuda dikkatle taşıyan yufka bir yüreğe sahiptin.. O kadar büyüktü ki yüreğin, her hayvana tek tek yer vardı.. Bir kaplumbağanın başında dakikalarca kafasını çıkarsın diye beklemen, yolda gördüğün karıncaları uzun uzun izlemen, yol kenarındaki eşeğe yaklaşıp ot vermen, kedilere çiçek koklatman, otlayan ineklerin kuzuların arasına dalman.. Yok kedileri taramak, yok öpmeye çalışmak bahaneleriyle defalarca yediğin tırmıklara inat köy bakkalına gide gele kediler için taşıdığımız sütler.. Kümeslere  korkusuzca kafanı daldırışın her seferinde.. Dağ tepe yayla orman demeden buz gibi havalarda bazen kurduğumuz kamplarda yetişkinlere taş çıkaran bir kampçı oluşun.. Pompayı şişirmedeki yardımların, sabahları "baba bak güneş uyandı" deyip kendini yan çadırlara atan sosyalliğin sonra.. Ve daha neler neler.. Kimbilir daha da neler yaşatacaksın o kocaman yüreğinle.. Anne baba çocuk gibi değil, bir evi paylaşan 4 arkadaşla şimdi.. İyi ki doğdun Era, iyi ki hayatımıza girdin.. Birlikte daha nice senelere.."

4 Ekim 2015 Pazar

Ev Yapımı Besin Deposu Meyve Suyu..


Buzdolabımızda her daim cam sürahilerimizde ev yapımı meyve suyumuz olmazsa olmazımızdır.. Haftada bir kaynatır, cam sürahilere doldurur buzdolabında saklarım.. Küçük presesin de bayıla bayıla içtiği meyve suyunun kolay tarifiyse şöyle:

Mevsiminde ne taze meyve varsa evinizde doğrayın büyük boy bir tenceye, sonrasında da kuru meyvelerinizi atın ne varsa.. Taze meyve olarak benim favorim yazın ağaçtan toplayıp dondurduğum kiraz ve karadut.. Her ikisi de tatlımsı meyveler olduğu için ekstra tatlandırmaya gerek kalmıyor meyve suyunu.. Ama erik, vişne, elma gibi meyveleri kullanacaksanız kaynatıp soğuttuktan sonra bal ile tatlandırmanız gerekecek.. Kuru meyve olarakta kuru üzüm, kuru erik, kuru incir, kuru yabanmersini, keçiboynuzu, kuru kayısı, kuru elma, kuru armut, kuru hünnap, kuru dut ne bulabiliyorsanız atın içine.. Sonra ağzına yakın doldurun tencerenin suyunu kaynasın.. Yukarıda da bahsettiğim gibi ekşimsi meyveler kullandıysanız soğuduktan sonra bal ile tatlandırın, ama mutlaka soğuduktan sonra.. İşte meyve suyunuz hazır.. Lütfen masum gösterilmeye çalışılan hazır kutu meyve sularından içirmeyin çocuklarınıza, evde meyve suyu yapmak marketten almak kadar kolay çünkü..

21 Eylül 2015 Pazartesi

Kuru Meyve Marmeladı..


Evime asla girmeyen şeylerdir bol şekerle hazırlanmış reçel ve marmelatlar.. Kendim yemediğim gibi çocuklarıma da hiç vermedim.. Bunların yerine besin değeri çok yüksek olan bal, pekmez, kuru meyve marmeladı ve şekersiz kaynatılmış karışık meyve marmelatları sofralarımızın baş tacı oldu hep..
Reçele alternatif olarak kolayca dakikalar içerisinde hazırlayacağınız kuru meyve marmeladı tam bir enerji deposu.. Çocuğum gün içinde meyve de yesin kuru yemişte yesin kuru meyve de derken öğünler arasında yer bulamıyorsanız benim gibi bu marmelat o anlamda da tam bir kurtarıcı kuru meyve yemiş olması açısından.. Sabah kahvaltıda üzerine ufalanmış ceviz-badem karışımı da serpiyorum ben, müthiş bir güne başlamalık oluyor.. Bal ve pekmezi de aynı şekilde üzeri ceviz ya da bademle sunum yapabilirsiniz, hem gün içinde yemesi gereken miktarı da almış olur, hem de kahvaltıya keyifli bir tatlı..
Kuru meyve marmeladının hazırlanmasına gelince, siz kahvaltıyı hazırlayana kadar o hazır olmuş olur, yukarıda da söylediği gibi hazırlanması çok basit:
Evde ne kuru meyve varsa hepsinden birer tane atın bir cezveye, ben kuru incir, kuru kayısı, kuru erik, kuru üzüm, kuru hünnap, kuru yabanmersini, kuru elma, kuru armut, kuru dut hepsinden büyüklüğüne göre birer ikişer atıyorum, elinizi bol tutmayın miktarı çok oluyor sonra.. Az olsun yeniden taze taze yapılır, çok uzun süre saklamayın.. Üzerini geçene kadar su koyun cezveye kaynatın.. İyice kaynadıktan sonra çelik uçlu blenderınızdan geçirin.. Bu kadar.. Üzerine dövülmüş ceviz ve çiğ badem ilave edin, kahvaltı menüsüne ekleyin..
Biz bal, pekmez ve kuru meyve marmeladını dönüşümlü olarak hep kahvaltı menüsünde tutuyoruz, tabii üzeri ceviz ve çiğ badem ile süslenmiş, besin değeri daha da arttırılmış halde..

15 Eylül 2015 Salı

15 Tehlikeli Gıda Katkı Maddesi


www.gidaraporu.com isimli siteden alıntıdır.


15 Tehlikeli Gıda Katkı Maddesi: Allerji, Astım, Beyin hasarı, Kanser Oluşturabilen Bu Şaibeli Katkı Maddelerine Gerçekten İhtiyacınız Var mı? 

Bugün dünya üzerinde, koruma, renklendirme, kıvamlandırma, tat verme, tatlandırma ve daha birçok özellikler vermek amacı ile yapay gıdalara 3000 den daha fazla katkı maddesi ilave edilebilmektedir. Bu katkı maddelerinin hiçbiri de tüketiciye fayda sağlayacak maddeler değildir. Üstelik burada sadece 15 tanesi için açıklayacağımız gibi birçok zararlı sonuçları olabilen maddelerdir. Buna rağmen hepsi de yasal olarak kullanıma açık tutulmaktadır. Üreticilerimiz kullanmaya, tüketicilerimiz de tüketmeye sorumsuzca devam etmektedir.

Siz tüketiciler, endüstri tesislerinde işlenmiş gıda maddeleri ile bu katkı maddelerine karşılık gelen bir riske doğru farkında olmadan koşuyor ve etiketlerini okuyup anlayıncaya kadar bir bilmece çözmedeki yorgunluğa denk bir yorgunluk yaşıyorsunuz.

Şüphesiz büyük ölçüde taze gıda maddeleri yiyerek bu nahoş katkı maddelerinden uzak durmak en iyisidir. En azından yemeklerinizde bazı işlenmiş gıda maddelerinin içerdiği aşağıdaki katkı maddelerinden uzak durmanızda ve etiketlerine baktığınızda kafanızı çevirip şöyle geçip gitmenizde sağlığınız için yarar vardır.

E310 Propyl Gallate

Bu koruyucu, katı ve sıvı yağların bozulmasını önlemek için kullanılmaktadır. Bitkisel yağlarda, et ürünlerinde, dilimlenmiş patateslerde, hazır çorbalarda ve sakızlarda koruyucu katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Çoğunlukla BHA ve BHT katkı maddeleri ile birlikte kullanılır. Kansere sebep olabilir. Gastrit ve cilt tahrişine neden olabilir, kandaki hemoglobine zarar verdiği için bebek ve küçük çocuk gıdalarında izin verilmemiştir.

E320 BHA ve E321 BHT

Butillenmiş hidroksianisol(BHA) ve Butillenmiş hidroksitoluen(BHT) katı ve sıvı yağların bozulmasını, küflenmesini önlemek için kullanılmaktadır. Tahıl ve ürünlerinde, sakızlarda, bitkisel yağlarda, patates cipslerinde, tazeliğini muhafaza etmek için bazı paketlenmiş gıda maddelerinde kullanılmaktadır. Yapılan bazı çalışmalarda bu katkı maddesinin farelerde kansere sebep olduğu bildirilmiştir. Bebe mamalarında izin verilmemiştir, alerjik reaksiyon yapabilir, hiperaktiviteye, kanserojen, estrojen etkilere ve diğer olumsuzluklara sebep olabilir. Tükete geldiğiniz ürünlerin etiketinde bu katkı maddesinin kullanıldığı bilgisi varsa, bu katkı maddesini içermeyen bir başka marka ürünlere yönelmeniz sağlığınız için daha uygun olacaktır.

(Burada özellikle parantez açmak istedim, bu katkı maddesi daha 15. günde bebeğinize verdiğiniz D vitamini damlaları içerisinde var)

E924 Potassium Bromate

Bu katkı maddesi ekmek ve unlu gıdalarda hacım artırmak ve daha güzel ekmekiçi yapısı oluşturmak için kullanılmaktadır. Bromat hayvanlarda kansere sebep olmaktadır. Bromat ABD ve Japonya dışında bütün dünyada yasaklanmıştır.

E621 Monosodium glutamate (MSG)

MSG, hazır çorbalar, salata sosları, sucuk, salam, sosisler, tütsülenmiş balık, patates cipsleri gibi pekçok paketlenmiş gıda maddelerinde lezzet artırıcı olarak kullanılmaktadır. Bir yazar ve sinir hastalıkları uzmanı olan Dr. Russell Blaylock’a göre; ani kalp ölümleri ile (özellikle sporcularda) ve MSG ve yapay tatlandırıcılar gibi katkı maddelerin sebep olduğu excitotoxic hasarlar arasında bir bağ bulunmaktadır. Excitotoxinler bir gurup heyecan artırıcı amino asitlerdir ki, bunlar hassas sinir hücrelerinin ölümüne sebep olabilir.

Pekçok tüketici de MSG nin hastalık yapıcı etkisini bizzat yaşamışlardır. MSG içeren gıdaları yedikten sonra ortaya çıkan bu rahatsızlıklar, baş ağrısı, mide bulantısı ve kusmadır.Birçok üründe MSG kullanımı maalesef gizli yapılmakta etikette gösterilmemektedir. Eğer güvenli bir katkı maddesi ise üreticiler neden gizlerler?

E951 Aspartame (Equal, NutraSweet)

Bu yapay tatlandırıcılar diyet soda, diyet gıdalar ve düşük kalorili gıdalarda kullanılmaktadır. 1970 li yıllarda yapılan çalışmalarda farelerde beyin tümörüne sebep olduğu belirtilmiştir. 2005 de yapılan en son araştırmalar küçük dozlarda bile farelerde beyin tümörleri ile birlikte lenf ve kan kanseri meydana getirdiğini ortaya koymuştur.

Aspartama duyarlı insanlar, tüketimden sonra başağrısından, baş dönmesinden ve hallusinasyondan ızdırap çekebilirler. Aspartama duyarlı olan kişilerde anjioödeme veya göz kapaklarında, dudaklarda, ellerde veya ayaklarda şişmeye neden olur.

E950 Acesulfame-K

Asesulfam-K normal şekerden 200 defa daha tatlı dır. Fırın ve pasta ürünlerinde, sakızlarda, jelatinli şekerlemelerde ve meşrubatlarda kullanılmaktadır. İki fare araştırmasında bu maddelerin kansere sebep oldukları ve diğer çalışmalarda ise bu katkı maddesinin güvenirliğinin bulunmadığı ispatlanmaktadır.

Olestra

Olestra, Olean markası ile, krakerlerde ve patates cipslerde katı yağ yerine kullanılmaktadır. Bu sentetik katı yağ vücut tarafından emilememektedir. Bu madde ishale, gevşer bağırsak, karın ağrıları, beden gücünün azalmasına ve gazlanmaya sebep olabilir.

E250-E251 Sodium Nitrite (Sodium Nitrate)

Sodyum nitrit veya sodyum nitrat sucuk, salam, sosislerde, hazır et yemeklerinde, tütsülenmiş balıklarda, tuzlanmış bifteklerde ve diğer işlenmiş etlerde koruyucu, renk verici ve lezzet verici olarak kullanılmaktadır. Bu katkı maddeleri, nitrosaminler denilen kanser oluşturucu kimyasalların oluşumuna yol açarlar. Bazı çalışmalar, tüketilen konserve etler ve nitrit ile insanlarda oluşan kanser arasında bir bağın olduğunu göstermiştir. Nitritler nefes daralması, baş dönmesi ve baş ağrısı ile sonuçlanabilecek rahatsızlıklara sebep olduğu bildirilmektedir. Bebek ve küçük çocukların gıdalarında kullanılması kesinlikle yasaktır.

E220-E228 Sülfitler

SO2, sülfitleyici maddeler (Sülfür dioksit, sodyum veya potasyumsülfit, bisülfit, metabisülfit) olarak da bilinirler. Gıda koruyucusu olarak ve fermente içeceklerin kaplarında kullanılırlar. Fırınlanmış ürünler, çaylar, çeşniler, deniz ürünleri, reçeller, jöleler, kurutulmuş meyveler, meyve suları, konserve ve suyu alınmış sebzeler, dondurulmuş patates ve çorba karışımlarında ve içeceklerde bulunurlar.

Sülfitler göğüste sıkışma, kurdeşen, karında kramp, ishal, kan basıncı düşmesi, başta yanma hissi, halsizlik, nabız hızlanması gibi bulgulara neden olur. Ayrıca sülfitler, bunlara duyarlı astımlılarda astım atağını tetikleyebilir.

Bir çok restoranın salata barında yüksek düzeyde sülfit mevcuttur.

E210-E219 Benzoatlar

Benzoatlar, muz, kek, hububat, çikolata, soslar, katı ve sıvı yağlar, meyankökü, margarin, mayonez, süt tozu, patates tozu ve kuru maya gibi bazı gıdaların işlenmesi sırasında gıda koruyucusu olarak kullanılır. Fırın mamulleri, peynir, sakız, çeşni, dondurulmuş mandıra ürünleri, yumuşak şeker gibi gıda ürünlerinde, kozmetik ürünlerde, diş macunlarında eczacılıkta ağız yoluyla alınan bir çok ilaçta, öksürüğe karşı antiseptik ve mantara karşı merhem yapımında kullanılır. Astıma , sinirsel bozukluğa, ve çocuklarda hiperaktiviteye, kurdeşene neden olabilir ve astımı ağırlaştırabilir.

Bu gurubun önemli bir kısmını parabenler oluşturur. Parabenler gıda, kozmetik ve ilaçlarda koruyucu olarak kullanılırlar. Metil, etil, propil, butil paraben ve sodyum benzoat bunlara örnektirler. Bu maddelere duyarlı kişilerde alındıklarında, ağır cilt bulguları veya deride kızarıklık, şişlik, kaşıntı ve ağrıya neden olurlar.

İngilterede yapılan son araştırmalarda ise parabenlerin kullanıldığı ürünleri tüketen ve göğüs kanserine yakalanmış insanların kanserli dokularında paraben kimyasallar bulunmuştur. Bu parabenlerin, parfüm, deodorant, krem, güneş yağları, çeşitli makyaz ürünleri ve diş macunu kullanımı ile cilten absorbe edilerek vücuda girişinin sağlandığı anlaşılmıştır. Dokulara yerleşen parabenler östrojen hormonlarını artırarak dengeyi bozmakta ve kanser tümörleri oluşmaktadır.

Bu bulgulardan sonra yukarıda ismi geçen ürünlerin paraben içeren çeşitlerinden şiddetle kaçınılması sağlığımızın bir gereği olmalıdır..

Hydrogenated Vegetable Oil(Hidrojene edilmiş bitkisel yağ)

Margarinler gıda katkı maddesi olmadığı halde burada zikretme ihtiyacı duyduk. Zira margarinler burda zikri geçen katkı maddelerinden de daha büyük tehlikeler arzetmektedir.

Hidrojene edilmiş bitkisel yağları yapmak için kullanılan proses, kalp rahatsızlıklarını ve şeker hastalığını teşvik eden trans yağlarını husule getirmektedir. “The Institute of Medicine” tüketicilerin trans yağları mümkün mertebe çok küçük miktarlarda tüketmelerini önermektedir. Etiketlerinde margarin ve bitkisel katı yağları içeren krakerler, kuru pasta, bisküvi, pasta ürünleri, salata sosları, ekmek ve benzeri ürünleri tüketmekten kaçınmalısınız. Bunlar ekseriya ürünün raf ömrünü uzatmak, lezzetini sabit tutmak ve ucuza mal etmek için kullanılmaktadır.

E102 Tartrazin

Renklendirici; Kekler, şekerlemeler, konserve sebzeler, peynirler, sakızlar, sosis, dondurma, portakallı içecekler, salata sosları, mevsim salataları, tatlı, reçel, unlu gıdalar, çerez, konserve balık, hazır çorbalar, alkolsüz meşrubatlar ve ketçap gibi bazı gıdalar tartrazin içerirler. Tartrazin duyarlı insanlarda kurdeşen veya astım ataklarına neden olabilir. tiroid tümörü, kromozom hasarı, hiperaktivite ve aspirin duyarlılığı gibi rahatsızlıklara sebep olabilir;Norveç ve Avusturya'da yasaklandı.

E133 Blue 1 ve Blue 2 (Brilliant blue FCF)

Renklendirici; sentetik kömür katranından üretiliyor; mandıra ürünleri, tatlılar ve içeceklerde kullanılır; farelerde beyin tümörüne sebep olmuştur. Çocukların tüketmesi tavsiye edilmiyor, Belçika, Fransa, Almanya, ısviçre, ısveç, Avusturya ve Norveç'te yasaklandı.

E127 Red 3(Erythrosine)

Renklendirici; kiraz ve vişne, konserve sebze, muhallebi, tatlı, pasta,biskuvi ve çerezlerde kullanılır; ışığa karşı duyarlılığa ve troid hormonu seviyesini arttırıp hipertroidism'e neden olabilir; farelerde yapılan çalışmada troid kanserine neden olduğu saptanmıştır; Avustralya, Amerika ve Norveç'te yasaklandı.

E110 Yellow 6(Sunset Yellow, FCF, Orange Yellow S)

Renklendirici; sentetiktir;unlu gıdalar, pasta, tatlı, çerez, dondurma, içecek ve konserve balık, hazır çorba ve bazı şurup cinsi ilaçların üretiminde kullanılır; yan etkileri kurdeşen, rinit (burun akması), burun tıkanıklığı, alerji, hiperaktivite, böbrek tümörü, kromozom hasarı, karın ağrısı, bulantı ve kusma, hazımsızlık ve iştahsızlıktır; Norveç'te yasaklandı.

13 Eylül 2015 Pazar

Günün Menüsü: Patatesli Balık Köftesi



Sağlıklı zeka gelişimi için her hafta tüketilmesi gereken balık için keyifli bir sunum balık köftesi.. Denizlerdeki kirlilik ve balıkların vücutlarında biriken ağır metaller nedeniyle balığa şüphe ile bakmaya başlamış olabilirsiniz benim gibi.. Bu konuda detaylı bir yazı yazacağım ama burada özetle şunu söyleyebilirim ki bu zararları en aza indirgeyeceğiniz balıklar istavrit ve hamsi.. Yani yağı çok olmayan, dipte dolaşmayan küçük balıklar.. Bunun yanında biz bir de deniz levreği çok sevdiğimiz için doğrudan ilk elden aldığımız birkaç yer var, ondan alıyoruz..     

Tarife gelince:

Izgara olarak pişirilmiş ayıklanmış balık eti
Buharda pişmiş veya haşlanmış küçük bir patates     
Kavrulmuş küçük bir soğan
Bir çay kaşığı salça
Bir çay kaşığı un ya da nişasta
Bir küçük yumurta
Bir tutam kuru nane, karabiber, tuz

Patatesleri çatalla ezip tüm malzemelerle karıştırıp yoğuruyoruz, yuvarlak yapıp tavada alt üst ederek pişiriyoruz. 

Akşam yemeğinizde balık varsa patates, soğan ve diğer malzemeleri önden hazırlayın, ızgaradan ilk çıkan balık etini temizleyip diğer balıklar olana kadar köfte hazır olur sofraya.

Bu tarifi az miktarda hazırlamaya özen gösterin, içinde balık olduğu için kısa sürede tüketmek gerekiyor.. En fazla ertesi güne kadar durabilir..

Bu tarifi balıksız yani sadece patates köftesi olarakta hazırlayabilirsiniz.. Benim çıkış noktam zaten yıllardır bayıla bayıla yaptığım, kızımın da severek yediği patates köftesiydi..

Fotoğrafta köftelerin büyüklüğü sizi yanıltmasın, prensesin minik servis tabağında çekildiği için birz büyük duruyor, yoksa standart bir yuvarlak köfte boyutunda..
     

Oğlumun Keçeden Bebek Şekerleri, Kapı Süsleri ile Doğum Kurabiyeleri..

Oğlumun doğumu için balon temalı hazırlık yapmaya karar vemiştim.. Bunda "Up" animasyon filmini çok sevmenin etkisi de büyüktür.. Kızım uyudukça geceleri çalıştım hep, kızımdan hiç çalmadan.. Hamileliğin o son zamanlarında yoğun iş ve ev temposunun üzerine yorucu olsa da bu uykusuzluk süreci, nasıl keyif aldığımı anlatamam keçelerimin başında.. 400'den fazla tek tek kesip doldurup diktiğim balonların hepsini itina ile hazırlamıştım.. Ve işte ortaya çıkan bebek şekerlerimiz:



Kapı süsümüz:
Hastanedeki odamızın kapısındaki hali,


Hastaneden eve gelince çocukların odasının kapısında bu hali aldı,


Yine balon temalı doğum kurabiyelerimiz:



Bunlar da mevlüt için farklı konseptte olsun diyerek hazırladığımız mevlüt kurabiyeleri:





11 Eylül 2015 Cuma

Emzirdiğiniz Halde Bebeğiniz Kilo Almıyorsa..


Bebeklerin ilk 3 ay 800 gram, sonraki 3 aylık dönemde 500 gram alması beklenir.. Sürekli emiyor neden kilo almıyor bu çocuk diye düşünüyorsanız, aslında cevap sorunun içinde gizli...Emzirme sürecinde birşeyleri yanlış yapıyorsunuz.. Sürekli memede kalan çocuğun ne kadar emdiğini anlayamazsınız.. Kaldı ki tam acıkmadığı için tam bir emme de sergileyemez.. Bir defada hem ilk hem de son sütten alacak şekilde tam bir emme yapmaktansa azar azar emer.. Bu da ona asıl kilo aldıracak son süt dediğimiz sütün o yağlı kısmına ulaşmasını engeller.. Kızımda tecrübe ederek öğrendiğim, oğlumda ise tam uyguladığım bu emzirme metoduyla küçük bir tosun ortaya çıkmıştı.. Bu süreçte doğum itibariyle 3 saat olarak belirlediğim emzirme süresinin dışına çıkmadım hiç.. Emdikten sonraki 3 saat boyunca mıkırdansa bile 3 saat geçmeden hiç meme vermedim, tam acıkmasını sağladım.. Bana en fazla ihtiyacı olduğu bu günlerde kendimden de uzaklaştırmadım asla, mıkırdanma zamanlarında daha çok sarıldım, göğsüme yasladım..Memeyi sadece karınlarını doyurmak için istemiyorlar çünkü, kendini güvende hissettikleri tek yer olarak görüyorlar hayatlarının bu ilk günlerinde..  Emme güdüsünü tatmin etmek için emzik verdim.. Kısacası emmediği zaman dilimini huzurlu geçirmesini sağladım.. Böyle olunca da 3 saatte bir göğüslerimi tam boşaltacak şekilde yani hem ilk süt hem de son sütü tam alacak şekilde emdi.. Bu şekilde emzirerek 3.5 kg doğum kilosu olan bir bebek 6. Aya gelmeden 10 kiloya ulaşmıştı.. Hem de 4. ayda fırıl fırıl dönen, 6. ayda emekleme pozisyonuna geçecek kadar da hareketli bir bebek olarak.. Siz de kilodan korkuyorsanız benim gibi, hareketlerini kısıtlayan bir engel olarak görüyorsanız korkmayın..  Anne sütünün obezitesi olmuyor.. Bu emzirme düzeninde zaten bir süre sonra saate bile bakmanıza gerek kalmıyor, 3. saatte doğrudan bebeğinizin alarmı çalıyor:)
Sabah akşam süt sağdığımdan sonraki öğününü de hep biberonla verdim, biberona da alışmış oldu böylece.. Birine bırakıp dışarı çıkmalar sıkıntı olmadı hiç.. Biberon konusunda delik numaralarına dikkat edin mutlaka, hangi aydaysa ona uygun delikli biberon başlığı kullanın.. Yoksa ayına göre biberondan kolay veya zor içiyor olmak ya biberonu reddettirebilir ya da göğsünüzü..
Son olarak senin sütün yaramış çocuklarına, benimki yaramadı gibi bir cümleyi asla kabul etmiyorum.. Bir annenin sütünün çocuğuna yaramaması gibi bir durum olabilir mi aklım almıyor böyle söylemleri.. Birincisi yukarıda anlattığım yanlış emzirme tekniği uygulanması, ikincisi de emdiği halde sürekli huzursuz bir çocuğunuz varsa bir anne olarak yediklerinize dikkat etmeniz lazım başka yolu yok.. Öyle sütüm yaramadı gibi söylemlerin arkasına kaçmaya gerek yok.. Bu çocuk yetiştirme döneminde birşey yapabilecek tek kişi sizsiniz, bunu unutmayın..
Stresli, sıkıntılı, huzursuz bir bebeğe sahip olmamak için ne olur yediklerinize dikkat edin.. Bebektir ağlar demeyin, ağlama nedenlerinin başında anne sütünde o küçük midelerini rahatsız edecek gıdaların olması yatıyor.. Çikolata, baharat, yumurta, süt ürünleri, çiğ sebze meyve ve gaz yapan tüm yiyeceklerden uzak durmak gerekiyor özellikle ilk altı aylık dönemde.. Ben iki çocuğumda da yediklerime dikkat ettim, bu diyet dönemine başlamadan önce ve sonra iki apayrı çocuktular sanki.. Başta ne kadar huzursuz, stresli, ağlayan çocuklarsa sonrasında huzurlu, hiç ağlamayan, sesi bile çıkmayıp sürekli etrafa gülücük saçan mutlu çocuklar olarak büyüdüler.. Senin çocukların neden bu kadar mutlu, ne yapıyorsunda bu kadar keyifliler sorularının cevabı bu.. Yaşadıkları bu huzurlu ya da huzursuz dönem bir süre sonra karakterleri olup çıkıyor, bunu unutmayın.. "Senin çocukların sakin ama nerede biz öyle bizim çocuklarımızla böyle gezip tozacağız" söylemlerini de asla kabul etmiyorum.. Her çocuk gibi benimkiler de ağlayarak doğdu, ama ben her ağlamanın arkasında yatan nedeni araştırıp her seferinde kendimden feragat ederek gerekli önlemleri aldım, onlar da her bir emeğimin karşılığını mutlu birer çocuk olarak fazla fazla verdiler.. "Çocuğun her olumsuz davranışının altında anne babanın yanlış yaptığı birşey yatar" sözünü okuduğumda beni çok etkilemişti, kendime bu sözü ilke edindim çocuklarımı yetiştirirken.. Her seferinde de fazla fazla karşılığını alarak hem de..

10 Eylül 2015 Perşembe

Ayın Şekline Göre Epilasyon Tarihi Belirleme..


Başlarda aman canım olur mu öyle şey dediysem de tarihleri denk getireyim bakalım ne kaybederim ki dedim sonra.. Uzun süredir bu yöntemi uygulamaktayım, net bir şekilde faydasını gördüğümü söyleyebilirim rahatlıkla.. Epilasyon yönteminiz ister lazer olsun ister diğerleri, yapacağınız tek şey Kozmik Bakım isimli blogta her ay yayınlanan ayın küçüldüğü tarihlere epilasyonu denk getirmek adet sonrasında.. Adet sonrasını bu tarihlere getirmek kolay olmasa da bi deneyin derim.. Başta da söylediğim gibi zaten yaptığınız birşey için sadece tarihleri kaydıracaksınız, ne kaybedersiniz ki.. Detaylı bilgi için:

http://kozmikbakim.blogspot.com.tr


4 Eylül 2015 Cuma

Klozet Kapağınız Hep Kapalı Olsun..


Nerede okudum hatırlamıyorum, ama yapılan bir araştırmaya göre banyonun çeşitli yerlerinden alınan örneklerde klozet içindeki bakterilere rastlanmış.. Açıkta duran diş fırçaları, taraklar, havlular, banyo halısı buna dahil.. Bunun nedeninin ise sifon çekilirken etrafa saçılan su zerreciklerinin olduğu saptanmış.. O nedenle klozet kapağını kapadıktan sonra sifonu çekmek gerekiyor..
Bunu uygulamaya başladığınızda başlarda unutacaksınız yine kapağı kapamayı, sonralarda sifona bastığınız anda aklınıza gelip o anda hızlıca kapatacaksınız panikle, ama devamında kapak açıkken hiç çekememeye başlayacaksınız sifonu.. Tecrübeyle sabit:)
Bu uygulamanın söyle de bir güzelliği oluyor, klozet kapağı kullanılmadığı zaman dilimi içinde  sürekli kapalı olduğu için evdeki küçük çocuk kazalarını engelliyor.. Diğer taraftan ilgi alanınıza girsin girmesin evin enerjisi açısından Feng-Shui de de kapalı dursun isteniyor...

Bilginize :)

27 Ağustos 2015 Perşembe

"Anne Cips Al" Değil, "Anne Cips Yap" Diyen Bir Çocuğum Var :)

Evimizdeki rutin günlük hayatımıza market raflarından herhangi bir abur cuburun girmediğini daha önceki yazılarımda da belirtmiştim.. Tabii dışarıdaki çocuklarda gördükçe, gezmelerde önümüze konduğu zamanlarda da gözünde ulaşılmaz olmasın, daha da kıymetlenmesin diye gördüğü istediği zamanlarda da engel olmadım hiç ona.. Ama eve alıpta durduk yere aklına getiren de ben olmadım hiç.. Her zaman evde dışarıdakinin daha keyiflisini yaparak gözünün sürekli dışarıda, market raflarında olan bir çocuk olmasını engellemekti amacım, birinin elinde gördüğümde "benim annem daha güzelini yapıyor" dedirtebilmek çocuğuma.. Cipsle de eninde sonunda tanışacaktık ama 1.5 yaşında yaptığımız Benelüx turunda yan koltuğumuzda oturan ablanın sürekli Pringles yemesi ilk vesilemiz oldu.. Cips camiasının en az katkılı cipsi olan Ruffles ile cevap vermeye çalıştık o kriz anlarında.. Aklınızda bulunsun Pringles, Doritos gibi markalar monosodyum glutomat dahil birçok katkı maddesi içeriyor. Ruffles ise patates, yağ ve tuz dan oluşuyor. Tabii yağın ve patatesin kalitesi yine sorgulanması gerekenlerden ama katkı maddesi içermediğini söyleyebilirim.. Market rafından alınan her abur cuburda üretim yerlerinin temizliği de mutlaka düşünülmeli çocuğa alınırken.. Bazen duyuyoruz maalesef ki paketlerden farklı şeyler de çıkabiliyor.. Tüm bunları düşünürsek çocuğunuza kafanız rahat yedirebileceğiniz, hem de markete gitmeden çabucak hazırlayabileceğiniz çok basit birşey evde patates cipsi yapmak..

Bunun için ihtiyacınız olan sadece 3 şey var: patates dilimleyici, patates ve yağ :)

Ben aşağıdaki gibi bir patates dilimleyici kullanıyorum, kağıt inceliğinde kesiyor patatesi.. Evinizde yoksa mutlaka edinin..


Patatesi tüm sebzelerimi aldığım ipek hanım çiftliğinden alıyorum..

Son olarak zeytinyağı.. Zeytinyağını tüm yok etme, diğer taraftan tüm fabrikasyon yağları ön plana çıkarma çalışmalarına inat mutfağımda her yerde kullanıyorum zeytinyağını.. Burada özellikle dikkat edilecek şey yine fabrikasyon bir türü olan riviera zeytinyağından kaçınmak.. Zeytinyağını ilk üreticisinden, yerel halktan almak lazım.. Alırkende zeytin ağaçlarına tavuk çiftliklerinin artıklarının gübre olarak atılıp atılmadığı ve zeytin yağı elde edilirken sıcak su proseslerinin kullanılıp kullanılmadığını sorgulamak gerekiyor.. Bu ikisinin olmaması şart sağlıklı bir zeytinyağı için..

Şimdi geldi en kolay aşamaya.. Eve doğal patates ve zeytinyağı tedarik etmek evde cips yapmaktan çok daha zor biliyorum..

Sonrası basit: doğra patatesi, at kızgın bol yağa, çok kızarmadan altüst ederek al.. İşte sonuç:






24 Ağustos 2015 Pazartesi

Emzirmeden Kesme..


Başından beri isteğim bebeğimi iki yaşına kadar emzirebilmekti.. Emzirme konusunda her zaman kararlı oldum, doğumundan iki yaşına kadar da hiç pes etmedim.. Ne koşullarda ne şartlarda ne ortamlarda emzirdim.. Hele hele tam emzirme hazırlığındayken uyuyup kaldığı zamanlarda onun vücut pozisyonunu bozmadan, onu uyandırmadan emzirmeye çalışmalarım tam bir komediydi, şekilden şekile vücudumla bir amuda kalkmadığım kalmıştı çoğu zaman.. Oğlumla birlikte emzirme konusunda artık üçüncü yılımı dolduruken iyice de ustalaşmıştım artık.. Emzirdiğim asla anlaşılmadan ister bir cafe ister plaj hangi ortam olursa olsun sütümden hiç mahrum bırakmadım onları, dur şurdan bi çıkalım da öyle emziririm diye hiç bekletmedim.. Kızımı emzirme konusundaki bu kararlılığım oğluma hamile olduğumu öğrendiğimde de devam etti.. Hamileyken emzirme konusunda çok fazla olumsuz rivayet olsa da ciddi bir şekilde araştırırsanız bunların hiç birinin aslının olmadığını göreceksiniz.. Tek risk 20. haftadan sonra rahim kasılmalarını tetikleyebileceğinden erken doğum olma ihtimali.. Buna dikkat edildiği sürece herhangi bir sakınca yok.. Süt iyi gelmez söyleminin de aslı yok, sadece hamilelik esnasında sütün tadı değişeceği için çocuğun kendiliğinden bırakma ihtimali var ki bu da zaten nasıl bıraktıracağım diye düşünen bir anne için avantaj.. Benim şansım kızımın 2. yaşının hamileliğimin 20. haftası civarına denk gelmesi oldu.. Dolayısıyla 20. haftaya kadar doya doya emzirdim kızımı, o günlerde ikinci yaşını doldurmasıyla da emzirmeden kesme periyodunu başlattık.. İlk kural bu konuda çok kararlı olmak gerekiyor.. Bu sürece girdikten sonra geri adım atmamak en önemlisi.. Psikolojik açıdan bu dönemde bebekten çok annenin zorlandığını söyleyebilirim.. Anne için bu sürecin anlamı bir ayrılık çünkü.. O nedenle önce annenin kendisini sağlam bir şekilde hazırlayıp, bebeğinin karşısında kararlı durması gerekiyor ki bebekte aynı kararlılıkta cevap verebilsin.. Öncelikte kesin bir tarih belirlemek gerekiyor, yoksa mutlu mesut devam eden bu süreci sonlandırmak için sürekli ertelemeler, sürekli bir kaçış hali boy gösterebilir.. Bunun için ikinci doğumgünü belirlenebilir.. Benim için bu süre belliydi, ikinci çocuğuma hamileliğimin 20. haftası, diğer taraftan da şansa kızımın ikinci doğumgünü.. Emzirmeyi bıraktırma ortamı olarakta ona sürekli süt saatlerini anımsatacak rutin günlük ortamında değil de tatil, uzun kalmalı annaanne babaanne ziyaretleri gibi periyotlarda rutin düzenden kopacakları için süt saatlerini kolay kolay aramayacaklardır.. Özetle rutin ortamından çıkarak daha kolay emzirmeyi bıraktırabilirsiniz.. Tarihi ve ortamı belirledikten sonra gelelim ona anlatma konusuna.. Ben kararlı bir şekilde artık memede sütümüzün bittiğini, bundan sonra sütü anne gibi baba gibi bardaktan içeceğini anlattım ona.. Olumlu ya da olumsuz herhangi bir tepki vermedi önce.. Ona emmeyi çağrıştıracak açık yakalı kıyafetler yerine daha kapalı yakalı tişörtler giymek, emmenin aklına geleceği rutin saatleri varsa o saatlerde değişik aktivite ya da oyunlarla emmenin aklına gelmemesini sağlamak, emmek istediği zamanlarda da ona ilk söylediğiniz nedeni yine aynı kararlılıkla tekrarlayıp dikkatini keyif alacağı başka yöne çekmek, daha sık sevgi göstermek, daha sık sarılmak en etkili yöntemler.. Biberon gibi yöntemleri de yine emmeyi çağrıştıracağı için önermiyorum.. Nasıl olacak bakalım diye içimde milyonlarca soru işareti taşırken iki günde bırakmıştık bile emmeyi.. Emmeyi bu kadar seven bir cocukken tahmin ettigim kadar aramamis, sormamisti bile.. Siz ne kadar kararlı ve sevgi dolu olursanız süreçte o kadar kolaylaşıyor.. Sonuçta onun bilmediği bir sürece onu siz itiyorsunuz, o ne yapacağını bilmezken ona kılavuzluk, rehberlik yapan kişi siz olacaksınız.. O sizin gözlerinizde bir kaygı görürse başta size sonra kendine güvenemez.. Size güvenmesi çok önemli.. Hep onun yerine koyun kendinizi, ben hep öyle yapıyorum.. Böyle kararlı bir sürecin ardından ben olsam gelen kardeşi emziren bir anne görmek istemezdim karşımda, ona olan tüm güvenim sarsılırdı, buradan yola çıkarakta ikinci çocuğumu kızımın yanında emzirmedim hiç, onun beni emdiğinden hala hiç haberi yok.. Artık memeden değilse de o süt bardağın içine giren anne sütüyle devam ediyorum yine kızıma anne sütü vermeye.. Sabah akşam çaktırmadan sağdığım sütlerden ona her verişimde tadından belki bilinçaltı hatırlıyordur o günleri ama dışa vurulmuş birşey yok emdiği günleri hatırladığına dair.. Süreci başarıyla geçtik..
Son olarak söyleyeceğim: Biraz dikkat biraz empati ile çocuklardan çok büyük sonuçlar alıyorsunuz bunu hiç unutmayın..

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Ateş Düşürücü Kullanılmalı mı?


Dirençli çocuk yetiştirmek hedefim oldu hep..  Bu nedenle karda kışta dışarı çıkmalardan tutun da soğuk soğuk birşeyler yemeye kadar herşeye alıştırdım.. Hasta olur deyip çekmedim bir kenara.. Kefirini, taze meyve suyunu, doğal gıdasını hiçbir gün eksik etmedim sofrasından..Bugün yorgunum, meyve suyu da sıkmayıvereyim demedim hiç.. Kefiri, yoğurdu hep bir gün önceden planıp hazır oldu yemek saatine.. Günlük rutin hayatında market rafından tek birşey girmedi menüsüne de, atıştırmalıklarına da.. O da bunun karşılığını verdi hep.. Üç yaşına doğru ilerlerken geride sadece bir ateşlenmemiz oldu, o da dışarıya çıkamadığı üç günün ardından..
Mesleğim gereği çocuk şuruplarına ilave edilen koruyucuları iyi bildiğimden ateş düşürücü kullanma taraftarı olmadım hiç.. Yine de bir umut belki vardır diye masum içerikli bir ateş düşürücü araştırması yapmaya koyuldum, hem de sizinle burada paylaşmak için.. Tek tek içerikleri inceledim, piyasada ne var ne yok hepsinin.. Üzülerek söylemeliyim ki maalesef ortaya çıkan sonuç sıfırdı.. Evet kansorejen girdisi olmayan bir çocuk şurubu yok.. Başta doktorların sık önerdiği Calpol, İbufen, Peditus gibi ilaçlar olmak üzere hepsi kansorejen koruyucular içeriyor.. 
Tabii ki mecbur kalındığı durumlarda kullanılacak, elimiz mahkum, ama benim özellikle vurgulamak istediğim şey sadece mecbur kalındığında kullanılması.. Çocuğun ateşi çıkmaya başladığı gibi hiç birşey yapmadan hemen ateş düşürücüye sarılınması hiç doğru gelmiyor bana.. Bunun için öncelikle ateş sürecini iyi anlamak lazım diye düşünüyorum..
Ateş, vücuda giren mikroorganizma ya da toksik maddelere karşı vücudun gösterdiği dirençtir.. Vücut ısısı yükseldikçe mikroorganizmaların yaşamı zorlaşır.. Yani kısaca ateşi düşürerek hastalığı iyileştiremezsiniz.. Önemli olan ateşi güvenli bir noktada sabitleyebilmektir..
Biz neler yaptık peki ilk ateş maceramızda: Öncelikle kızımı soyduk, çok ince bir örtü örttük üzerine üşüme hissi karşısında kendini iyi hissetmesi için.. Bu durum onu epeyce rahatlattı.. 20 dakikada bir yaptığımız ölçümler sonucunda 39 dereceye sabitlemiştik vücut sıcaklığını.. Arada yükselir gibi olduğunda ılık su ile ıslatılmış bezi alnına, eklem yerlerine koyduk.. Daha da inatçı olsaydı ateşimiz ılık bir banyo yaptıracaktık..Aralarda da hep yudum yudum papatya, nane, zencefil çayına limon sıkarak verdik.. Balı içinde değil, ardından kaşıkla attık ağzına.. Bol sarmısaklı çorba yine bu durumlarda tavsiyedir.. Bu saydığım malzemelerin hepsinin bir görevi var enfeksiyon durumlarında.. Bol bol sıvı alımı mikroorganizmaların vücuttan atılması için yine çok önemli.. Soğuk su, sirke, alkol uygulamaları tehlikeli,  kaçınmak gerekiyor..
Ateş vücut ısısının zaten yüksek olduğu geceleri atak yapıyor bunu unutmayın.. Geceyi ateşli geçirip ertesi gün ateş olmaması sizi rehavete sürüklemesin.. Bir sonraki gece ateş yeniden gelecektir.. Biz ilk gecenin şiddetli ateşinin ardından ikinci geceyi de hafif ateşle geçirdikten sonra atlattık hastalığımızı hiç ateş düşürücü kullanmadan.. Şunu da unutmayın ateş yükselmeye başladığı gibi hemen ateş düşürücü kullanırsanız vücudun mikroorganizmalar ile savaşmasını engellediğinizden hastalığın daha uzun sürede geçmesine neden olursunuz.. Oysa vücudun kendi doğalında savaşmasına izin verirseniz çok daha çabuk atlatabilirsiniz hastalığı.. Biz ikinci gecenin sabahında normale dönmüştük bile..
Havaleden korkmaya da gerek olmadığını düşünenlerdenim.. İnternette bu konu ile ilgili araştırma da yapabilirsiniz..
Ancak bu ilk müdahalelerden sonra hala yükselen inatçı bir ateş ile karşı karşıyaysanız mutlaka doktorunuzla iletişime geçin..
Benim önerim o çok masum gibi gözüken, içerdiği kansorejen kimyasalların yanında başta karaciğer böbrek olmak üzere iç organlarda tahribat yaratan ateş düşürücülere sarılmayın hemen.. Yukarıda bahsettiğim basit uygulamalardan sonra ancak düşünün kullanmayı.. Emin olun çoğu zaman da gerek kalmayacak kullanmaya


..

3 Temmuz 2015 Cuma

Doğum Sonrası Dümdüz Bir Karın İçin..


Sabah akşam süt sağarak göğüsleri boşaltmanın ve bol su içmenin süt üretimini çok fazla arttırdığını, süt üretilirken de hamilelik döneminde depolanan yağların yakıldığından daha önce bahsetmiştim.. Bu yöntem ile hızla kilo verirken karnınızı da dümdüz yapmak mümkün.. Bunun için benim çok faydasını gördüğüm birkaç şeyden bahsedeceğim size:
İlk olarak doğum sonrası kanamanızın devam ettiği dönemde karına masaj yapmak gerçekten çok önemli.. Bunu bana doktorum Özlem Hanım önermişti.. Doğumdan çıktığım andan itibaren kanamamın bittiği güne kadar sürekli olarak karnımın farklı farklı bölgelerine elimle bastırarak dairesel hareketlerle masaj yaptım her aklıma geldiğinde.. Bu masaj içerinin tamamen boşalmasını sağlıyor..
İkinci önemli şey ise mekik çekmek.. Doğumdan yaklaşık 2 ay kadar sonra başladım, ameliyat yerinin belli bir süre dinlenmesi için.. Her gece yatmadan önce görev belirledim kendime mekik çelmeyi, uykusuzluktan ölsem bile kalkıp yine çektim.. 20 ile başladım önceleri, şimdi hiç ara vermeden 100 adet, bir ara verip 200 adet çekiyorum.. 3 dakikamı almıyor.. Öyle sert ve düz bir karnım oldu ki, bu kadar basit birşeyin bu kadar büyük sonuç vermesini aklım almaz hala..
Bu hızlı kilo vermelerin ciltte yaratacağı sarkmaları önlemek için de Mustelanın doğum sonrası kremini kullanıyorum hem karın hem de bacak/basen bölgeme.. Çok net bir şekilde cildi sıkılaştırdığını söyleyebilirim.. 4. Ayımızı doldurduk, 2. Kutuyu kullanıyorum şu anda.. Günde iki kez deniyor ama, benim şöyle bir mantığım var: Günlük yoğun tempom içinde yapamayacağımı bile iki kez kullanmaya çalışıp sürekli aksatmaktansa günde bir kez kullanayım ama adam akıllı kullanayım.. Nitekim öyle de yapıyorum.. Gece tüm işlerimi tamamlayıp yatmaya giderken önce mekik çekiyorum, sonra krem sürüyorum.. Ne olursa olsun yatmadan önce diş fırçalamak gibi bu görevlerimi tamamlamadan asla yatmıyorum, görev dediğim de 5 dakikayı geçmiyor:) Ama aldığım sonuç öyle büyük ki.. Bu kadar net sonuçlarını görünce daha da motive geçiyor süreç, hiç gözünde büyümüyor insanın.. Konusu açılmışken şunu da paylaşmalıyım, ameliyat yerim için de Dermatix jel kullanıyorum yine günde bir kez (mustela kremi sürerken sürüyorum onu da, ayrı bir takip zamanı yaratmadım onun için), ameliyat izini yok etmese de bayağı azalttığını söyleyebilirim..
Yukarıda bahsettiğim 3 basit adımla dümdüz bir karına sahip olmak mümkün, öyle büyük zamanlara ihtiyacınız olmadan hem de.. Yatmadan önce 5 dakikanızı ayırarak sadece.. Doğumdan sonra göbeğim kaldı, karnım sarktı deyip size korse önerenleri duymayın hiç.. Sadece kararlı olun.. Korsenin yararından çok zararı oluyor bunu unutmayın.. 

29 Haziran 2015 Pazartesi

Fiyat Performans Olarak En İyi Ürünlerden : King Su Isıtıcı / Çaydanlık

Cam su ısıtıcımız bozulunca yenisi arayışına girmiştim, her ne kadar su ile temas eden gövdede plastik bir kısım olmasa da su ile temas etmeyen kapağın plastik olması istemediğim birşeydi.. Fırsat bu fırsat hazır değiştirme şansım varken şöyle herşeyiyle içime sinecek sağlık açısından tertemiz bir ürün araştırmasına başlamıştım bile.. Cam ya da paslanmaz çelik malzeme olmalıydı yine.. Çok ürün inceledim, gerek mağazalarda, mağazalarda bulamadığımı da eve sipariş vererek.. Sonunda istediğim ürünü buldum.. Piyasadaki ürünlerin neredeyse tümünde ister cam olsun ister paslanmaz çelik hepsinin mutlaka bir yerinde plastik bir parça var, gerek kapağında, gerek kulp montaj yerinde, gerekse su seviyesi göstergesinin monte edildiği yerde.. Sadece king marka su ısıtıcıda tertemiz bir ürün karşıma çıktı.. Bildiğiniz paslamaz çelik çaydanlığı elektrikli bir standın üzerine oturtmuşlar.. Hem çaydanlık olarak hem de su ısıtıcı olarak kullanılabiliyor.. Sıcak tutma özelliği mevcut.. Hacim olarak hem demliğin hem de çaydanlığın kapasitesi oldukça büyük.. Demliğin içindeki süzgeç diğer çoğu markada plastik iken bunda yine paslanmaz çelik.. Bu süzgeç sayesinde bitki çayı hazırlamak çok pratik.. Kapaklar yine paslanmaz çelik, çoğu marka gibi plastik değil.. Alttaki çaydanlığın ayrı bir kapağı mevcut, yani demliği kullanmadan sadece su ısıtıcı olarakta kullanılabiliyor.. Başta ben bunu ayrı kullanırım, lazım oldukça demliğini kullanırım dediysem de demliğin pratik kullanımı nedeniyle demliği hiç kaldırmadım, hiç ayırmadan iki parçayı da aktif olarak kullanıyorum.. En güzel tarafı da oturduğu stand dışında hiç bir plastik parçası yok.. Bu kadar artı özelliği barındırmasına rağmen, piyasadaki benzer diğer ürünlere göre fiyatı da tatmin edecek boyutta.. Mağazalarda 160 TL civarı fiyatı varken ben n11 üzerinden 106 TL ye aldım, kargo da bedava.. Kırmızı seçeneği de aklımda kalmadı değil:)









Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...