31 Mart 2017 Cuma

Yolun Yarısı..

Şaka maka 35'ime girdim geçtiğimiz günlerde, sürpriz bir partiyle.. insan hep hissettiği yaştaymış ya, içimdeki çocuğun yaşıma dair bir fikri yok hala:)
Neler sığmadı ki bu 34 yıla.. Mutluluklar, mutsuzluklar, hayal kırıklıkları, hayatıma girdiği için şükrettiklerim, bazen yüreğim acıyarak bazen de arkama bile bakmadan hayatımdan çıkardıklarım.. kısacası herşeyin doğalını aradığım, doğalını yaşamaya çalıştığım, doğal gelmeyen herşeye de mesafemi koruduğum koca bir 34 yıl..

Çok erken yaşta idrak ettiğim çok değerli tecrübelerim oldu, bunları hayat felsefem yaptım, başucumdan hiç ayırmadım.. Bunları çok erken yaşta farkettiğim için de hep şanslı saydım kendimi, hep şükrettim.. Her geçen yılda da doğruluğunu perçinledim.. Sıralayacak olursam;
• İş amaç değil araçtır.. Araçtan amaca dönmeye başlamışsa dur demek lazım..
• Ailen herşey gittikten sonra geriye kalan tek şeyin olacaktır.. Birşeyler için ailenden çalıyorsan durup düşünmek lazım.. Bu işin olabilir, arkadaşların olabilir.. Hiçbirşeyin ailenle geçecek vakitten çalmasına izin verme.. Kim ne derse desin..
• Hayatında ne kadar az insan o kadar çok mutluluk..
• Teknoloji teslim olmak için değil, gerektiğinde nimetlerinden faydalanmak için var..
• Çocukluk bir insan hayatındaki en önemli dönem, gideceği okula kafa yorulduğundan çok daha fazlasının onların çocukluklarını en iyi, en mutlu şekilde geçirmeleri için yapılması gerekiyor.. onları bizim hayatımıza değil, bizi onların hayatına adapte etmek gerekiyor..
• Hayallerinin peşinden koş ve aralarda hayatın sana gönderdiği işaretleri görmezden gelme, dikkate al..
Kim ne derse desin, ne kadar eleştirirse eleştirsin, alman gereken risk büyükte olsa ne istediğini bil ve git.. Kimseler senin gibi yapmıyor olabilir, bu senin değil onların eksikliği.. Kararını açıkladığında seni eleştirenler sen gidince etrafına gururlana gururlana seni anlatacaklar emin ol, başaramazsan bile önemli değil, "en azından denedim" diyebilmenin vicdani hafifliğini yaşayacaksın bir ömür boyu, yapamadım demenin ağırlığındansa..
Bu bir insan da olabilir, o duyguyu ilk kez hissettirdiyse sana, yüreğin değdiğine inanıyorsa git peşinden, kapıyı kapatsa bacadan gir.. Sürekli mazeretler koyuyorsan önüne gerçekten istemiyorsun demektir.. İstediğinde alırsın çünkü, bunu defalarca yaşadım ben..
Bir defa aşık olduğum adam hayatıma böyle girdi.. Onu tanımak için ona hiç şans vermediğim halde o bütün yolları denedi.. iyi ki de denemiş.. Ve sonunda onu tanıma fırsatım olduğunda gerçekten ilk kez aşık olmuştum bir adama.. İyi ki hayallerinin peşinden gitmiş diye şükrederim hala..
Ya çocuklarım.. Hayatıma giren iki meleğe kadar son sürat hızda devam eden hayatım birden durmuştu sanki ilk doğumumda.. Etrafımdaki sesler, gürültüler, koşturmacalar birden kaybolarak bir uğultuya dönüştü sanki, bir anda sessiz, slow motion bir boyuta geçtim.. İçimde yıllardır dışarı çıkmayı bekleyen bir annenin varlığına şahit oldum önce.. Bir de çocuk varmış meğer içerde, çocuklarımla birlikte büyümek için can atan.. Aslında yıllardır beklediğim istediğim şeymiş bu.. Egolardan maskelerden uzak bir canlının varlığına şahit olabilmek.. Tam da aradığım.. Sonrası tazelenme mi dersiniz meditasyon mu yeniden doğma mı.. Ne derseniz deyin.. Kendimi daha da bulduğum bir milat.. Gitgide insanlardan daha da uzaklaşarak bu iki melekle yarattığım saf bir dünya.. Yalan yok, maske yok, hayalkırıklığı yok, ego yok.. Sadece biz varız.. Toplumun dayatmalarından, dış dünyanın kirliliklerinden uzak büyüyen sadece güzelliklerle şekillenen, güçlenen, bir çocuktan ziyade birer birey olan iki küçük beden, iki kocaman yürek, iki mutlu kardeş.. Bir insanın böyle güzel şekillendiğini gördükçe daha bir bu kadar doğurmak isteği..
Şunu anladım ki hayatına giren insan sayısı arttıkça mutsuzlukta artıyor.. Az insan çok mutluluk demem ondan..
Düşününce baştan beri hep farklıydım aslında.. Birşeyi göstermelik yapma telaşında olmadım hiç.. Hep özümseyerek en iyisini yapma telaşında oldum.. Bu iş hayatında da böyleydi, okulda da, mutfakta da, din anlayışımda da, mesleğimde de, anneliğimde de..
Tam olarak yaptığımı hissetmediğimde o işi yaptım saymadım hiç..
İçime sinmediğimde, olduğu kadarıyla ortaya koymak varken sıfırdan başlayıp daha iyisini yapmaya çalıştım.. Yaptım da her seferinde.. Zaman en büyük rakibim olsa da üstesinden geldim onun da..
Toplumun peşinden koştuğu şeyleri hep reddettim.. Cep telefonuna hala alıştığım söylenemez, insanın özgürlüğünü kısıtladığını düşünürüm çünkü.. Hep duymak zorunda olduğun birşey.. Onsuz adım atmana izin verilmeyen bir dayatma.. Hep cevap vermek zorunda olduğun, isteyip istemediğin sorulmaksızın..
Sosyal medyada hiç hesabım olmadı.. Arkadaşlığın ve dostluğun bundan öte birşey olduğuna inanırım.. Görüşmek istediğimle zaten görüşürüm.. Emek ederek ulaşılan şeyler daha değerlidir hep bana göre.. Gerisi insanların hayatlarını birbirine gösterme çabası gibi geliyor bana.. Yani ana felsefem olan "doğal"lıktan uzak..
Bundan sonra nasıl bir yarı beni bekliyor bilinmez ama hayatın çok önemli tüyolarını erken yaşta idrak etmiş olmanın servetiyle geçeceği kesin yine..
Hedefler arasında çocuklarla dünya turu, 3. çocuk, yurtdışında yaşam gibi idealler olsa da bakalım hayat daha ne gibi sürprizler sunacak bize..
Bugüne kadar olduğu gibi hayallerimin peşinde koşmaya, denemeye devam..
Çocuklarıma hep söylediğim gibi:
"Denemezsen yapamazsın.."

26 Mart 2017 Pazar

Makyaj Yaparken Zehirlenmeyin..

Nihayet dediğinizi duyar gibiyim:)
O kadar uzun süredir soruluyor ki bu konu.. Ancak sıra geldi.. Çok uzatmadan hemen başlıyorum:

Cilt Temizliği:

• Peeling: Duruma göre haftada bir bu üçünden birini kullanıyorum:
-Bade natural tazeleyici yüz peelingi.. içerik çok temiz.. uygulaması biraz zor ama, parça parça dökülmeler oluyor peeling esnasında..
-İpek kese ile haftada bir banyo sonunda nazikçe temizleme operasyonu..
-Portakal kabuğu rendesi ve yoğurdu karıştırarak yapılan peeling..

• Temizleme: Rossmanlardaki Alterra markasının sensitive yüz temizleme sütü.. ister suyla ister pamukla kullanılabiliyor.. Ben suyla yıkamayı sevdiğim için cildimi suyla kullanıyorum.. hassas cilt ürünü olduğu için içerik çok temiz, parfüm bile yok.. zaten ecolabel etiketli.. hassas dışındaki seriler sodyum hidroksit vs içerebiliyor.. cildi gerçekten pırıl pırıl yapıyor.. Alterra nın hassas serisinde zaten 3 tane ürün var: Temizleme sütü, göz kremi, yüz kremi.. Fiyatları da gerçekten çok uygun piyasadaki diğer ürünlere göre, 15-20 tl mertebesinde..
Bir de bade natural in doğal peeling sabunu denemeyi düşündüğüm ürünlerden biri temizlik için, içerik iyi..
Acil makyaj temizliği durumlarında ise hindistan cevizi yağını pamuğa sürerek çıkarıyorum makyajımı..

• Tonik: Temizlik sonrası tonik için lavanta suyu, gül suyu ya da maden suyunu tonik olarak kullanıyorum duruma göre..
Doa kozmetiğin lavanta suyu da güzel..
Bir de Alterra'nın misel suyunu seviyorum..
Bade natural tonik sodium benzoate içerdiği için tercih etmiyorum..

• Nemlendirme: Göz ve cilt bakım kremim yine Alterra hassas serisi.. öyle yoğun ve öyle güzel bir kıvamı varki.. İçerik çok temiz, titanyum dioksit yok bir kere, parfüm yok..Fiyat olarakta çok uygun.. hassas serisi dışındaki seriler titanyum dioksit, benzyl alcohol, benzyl benzoate, sodyum hidroksit içerebiliyor.. Alırken dikkat etmek lazım..
Bunun yanında ara ara hindistan cevizi yağı ve shea butter sürüyorum cildime..
Güneşe çıkarken ise Badger güneş kremi sürüyorum..
Kremler ile ilgili olarak şu uyarıyı yapmak istiyorum:
Şu kadar SPF koruma faktörü var diyerek üzerine atlanarak alınan tüm kremler titanyum dioksit içeriyor.. o nedenle ben badger güneş kremi kullanıyorum güneşe çıkacaksam, titanyum dioksitsiz.. rutin bakımda ise yukarıda söylediğim gibi alterra hassas göz ve yüz kremini kullanıyorum.. hem onu yapsın hem bunu yapsın dedikçe o üründeki kimyasallar çoğalıyor maalesef..

Makyaj:

• Fondöten: Gelelim en acı konulardan birine: Fondöten.. Aklınıza gelebilecek tüm markalara baktım, en ucuzundan en pahalısına en organiğine kadar.. Maalesef ki titanyum dioksit içermeyen bir ürün yok güneş koruma özelliğinden dolayı..
"yaw kardeşim ben güneş koruması istemiyorum, fondöten altına sürüyorum zaten ben güneş koruyucumu" demek istiyor ama diyemiyorsunuz..
Bu koşullar altında ben içeriği en az girdiye sahip ve titanyum dioksit içerebilir ibaresi olan Alterra all in one make up fondöteni kullanıyorum makyaj yaptığım zamanlarda.. Ama olurda titanyum dioksit içermeyen bir ürünle karşılaşırsanız ne olur yazın.. Bunun yanında yine Alterra mineral pudra, kompakt pudra da var.. piyasanın olabilecek en iyisi bu işte, keşke daha iyisini yapabilseler..

• Maskara: Maskara yine Alterra marka kullanıyorum, XXL length olanı, içerik güzel.. Titanyum dioksit içeren maskaraları da var, dikkat etmek gerekir.. İçeriğinde paraben yazan çok maskara gördüm birçok ünlü markaya ait.. Alırken bakın mutlaka..
Sante'nin maskaraları da içerik olarak fena değil..

• Kalem: Göz kalemi ve kaş kaleminde durum yine içler acısı.. Paraben ya da titanyum dioksit genel olarak var.. Kötünün iyisi yine alterra, en azından paraben yok ve diğer girdileri temiz ve daha az.. Titanyum dioksit içerebilir dese de en azından dünyanın parasını vermiyorsunuz bir de üstüne.. Olur da titanyum dioksitsiz bir ürünle karşılarsınız bırada da lütfen yazın..

• Lipstick: Bir diğer acı konu ise lipstick meselesi.. Titanyum dioksit ve carmin içermeyen ürün yok.. Ben Rossmanlardaki İsana markasının çilekli dudak roll on ununu kullanıyorum, parlatıcı olarak.. tek temiz içerik sanırım.. Ne burts bee, blistex, sante vs.. Başka bir ürün bulamadım henüz, yukarıdaki ürünleri içermeyen.. olur da karşılaşırsanız bir yerlerde ne olur yine beni haberdar edin..

Bu şartlar altında en güzel çözüm mecbur kalınmadığı sürece makyaj yapmamak bence.. Cildinizin bakımını aksatmayın yeter.. Cilt bakımınızı yapın, kreminizi sürün, üzerine bir de maskara ve dudaklara da parlatıcı.. Ohh miss.. En doğal içerik işte.. Hem bakımlı, hem doğal..

Son olarak "makyaj malzemesi alırken hangi kimyasalların olmamasına bakıyorsunuz" sorusu geliyor sıkça, derli toplu yazayım:
Titanyum dioksit, carmin, sodium benzoate, benzyl alcohol, benzyl benzoate, mineral oil, likit parafin, polisorbate, paraben, BHA, BHT, likit parafin, sodyum hidroksit, formaldehit, PEG, EDTA, Methylisothiazolinone, triclosan, diemethicone, sulfate, SLS,SLES,ALS vs.... Uzar gider..

Zaman geçtikçe, kimyasalları irdeledikçe, yapılan araştırmalar arttıkça sık sık ben de daha fazla güncellemek zorunda kalıyorum kendimi günden güne.. Dün iyi gelen bir içerik bugün rahatsız etmeye başlayabiliyor.. O yüzden kullandığım ürünleri de ara ara tekrar bir gözden geçiririm.. İlk zamanlardaki kurtarıcı gibi gelen organik piyasasını irdeledikçe güvenim her geçen gün sarsılıyor maalesef.. iyi ürünler de var evet, ama beklentim hepsinin iyi olmasından yana..
Bir de Doa kozmetik var ilgimi çeken.. organik değiller ama uygun fiyatlı içeriği temiz ürün yapma prensibindeler gördüğüm kadarıyla..
Son bir ricam da bloglarında yazsınlar diye firmalar tarafından fabrika ziyaretleri yaptırılan, hediye deneme ürünleri gönderilen bloggerların yazılarını da tartıp biçerek karar verin lütfen..
İnternet üzerinde çok fazla taraflı yazı görüyorum çünkü..

24 Mart 2017 Cuma

Kişisel Temizlik Ürünleri Zehirlemesin..

Bu konu da çok sorulanlardan biriydi, buyrun..

Vücudumuza sürerek kullandığımız herhangi birşey kısa sürede emilerek kana karışmakta..
Bu nedenle o sanki hep dışarıda kalacakmış, hiç vücudumuza girmeyecekmiş gibi düşünmemek gerekiyor.. Aksine buram buram zararlı kimyasal kaynayan piyasadaki kişisel bakım ürünlerine karşı çok dikkatli olmak gerekiyor..

Diş Macunu: Organik markalardan içerik olarak en fazla içime sinen urtekram.. Naneli olanını kullanıyoruz hem kendimiz hemde çocuklar için.. Alırken florür, titanyum dioksit (CI 77891 olarak ta geçer), Sodium Benzoate, özellikle kırmızı renkli çocuk diş macunlarında Carmine (CI 75470) içermemesine dikkat edin.. Birçok organik markada bunlar var hala..

Çocuk Şampuan & Duş Jeli: Şampuan olarak Urtekram baby kullanıyorum, kokusuz olan beyaz şişe.. Kids olan turuncu şişede çok fazla girdi ve sülfat olduğu için tercih etmiyorum.. Vücut temizliklerinde ise sabun rendesinden hazırladığım sıvı sabunu duş jeli olarak kullanıyorum.. Yine urtekram şampuan da duş jeli olarak kullanılabilir.. Banyoda çocuklarım için lif kullanmıyorum..

Yetişkin Şampuan & Duş Jeli: Şampuan olarak umudumu kestiğim anda son keşfim Logona oldu, ballı olanı kullanıyorum
, içerik temiz.. Piyasaki çoğu şampuan ve duş jelinde organik markalar da dahil olmak üzere sülfat var hala, SLS ve SLES olmasa da türevleri var.. Saç kremi olarak üzerine urtekram conditioner no perfume kullanıyorum, Alterranın saç kremi de iyi içerik olarak.. Duş jeli olarakta sabun rendesinden hazırladığım sıvı sabunu.. Bade Naturalin ipek kesesini kullanıyorum bir de kendim için..

Saç Ürünleri: Alterra jöle ve sprey..

Roll-on: Sante açai özlü olanı kullanıyorum, dry olanı içerik nedeniyle tercih etmiyorum..
Desert essence in dry olanı da içerik olarak iyi..

Son dönemde popüler olan kristal tuz içeren ürünleri yine alüminyum içerdiği için tercih etmiyorum..

Güneş kremi: Badger tek geçerim.. baby ürünlerini kullanıyorum kendim ve çocuklar için.. Titanyum dioksit olmayan tek güneş kremi..

Pişik Kremi vs: Pişik için ipek hanım çiftliği pişik kremi, herhangi bir tahriş için de ipek hanım çiftliği egzama kremi kullanıyorum sadece.. çok etkili ve içerik masum piyasadakilere göre..

21 Mart 2017 Salı

Doğanın uyanışı..

Haftasonu vurduk yine kendimizi dağ bayır.. taze taze uyanmaya çalışan doğa, kırçiçeklerini seyredalarken eşlik eden kekik kokusu..
Bundan daha iyi bir meditasyon olamaz dedirtiyor insana.. Uzun uzun düşüncelere dalıyor sonra insan.. insanoğlu yeşili bu kadar umarsızca katlederken lüks içinde yaşamak için, buradaki huzuru hiçbir tasarım harikası yapının veremeyeceğini de biliyor aslında..

Orman tam bir nimet.. Bu defa da bu nimetten, bahçemize dikilmek üzere birkaç kök aldığımız kekik ve kuzukulaklarıyla ayrıldık.. Kuzukulağın bizdeki adı "değişik limon acı":) Bahçedeki mevcut kuzukulakları sömürülünce ufaklıklar tarafından, artık yenilerini dikmenin vakti gelmişti..

Ufaklıklara da bol bol odun toplamak düştü, her adımda değişik limon acı ata ata ağızlarına..
Mis gibi bir gün daha anılardaki yerini almış oldu böylece..

12 Mart 2017 Pazar

Kıştan Geri Kalanlar..

Bu bahar günlerinde yüzünü göstermeye başlayan güneş içimizi ısıtsa da havalar hala inatla bahara girmemeye direnerek üştmeye devam ediyor..
Kışın o en sert günlerinde herbir aile bireyi için yaptığımız mutlu kardanadamlar unutulup kalmış telefonun bir köşesinde.. Kıyamadım hallerine:) Paylaşayım istedim..

1 Mart 2017 Çarşamba

Kreş Üzerine..

Uzunca bir yazı olacak, baştan söyliyim:)

Çocukluk, hayatımızın geniş zamanları olan tek dönemi.. Bol bol kayıtlar yaptığımız, özgüvenimizi oturttuğumuz, kişiliğimizi oluşturduğumuz çok önemli bir dönem.. Anılarımızın çok büyük bir bölümü bu döneme ait.. Olumlu ya da olumsuz yaşadığımız tecrübelerin çarpı 2 katsayısıyla karakterimize etki ettiği dönem yine bu dönem.. Böyle önemli adımlar atılırken çocukların en güvendiği kişilerin yanında olması ve onların ilgisiyle şekillenmeleri sağlam temelleri atmalarında en büyük etken oluyor.. Yoksa karakteri daha oturmamış bir çocuğun, çocukların o acımasız dünyasına salınması sosyalleşmesinden çok kalıpların içine sokularak farklılaşmalarına izin verilmemesine neden oluyor.. Disiplini öğrenme adı altında çocuk sessiz kalarak ortamın kalıbı neyse ona girmeye çalışıyor..
çocukların bu dönemde susturulmaları değil konuşturulmaları lazım.. Kalıplara sokulmak yerine farklı yönlerini gözlemleyip ön plana çıkarmak lazım.. Bakınız finlandiya eğitim sistemi:)
Kreş konusunda hep farklı düşünürüm başından beri.. Tam zamanlı kreşe zaten hep karşıydım.. Çocuğun bu kadar erken yaşta daha evinden kopması çok doğru gelmiyor bana.. Doya doya çocukluklarını yaşamaları lazım.. Bunun içindir ki ikinci çocuğumdan sonra, herhalde kimsenin feda edemeyeceği lüksteki işimden ayrılarak kariyerime ara verdim, gözümü bile kırpmadan.. iyi ki yapmışım..
Çevreme de beni mazur görün diyerek hayatımın en önemli mesaisinde olduğumu söylüyorum.. Hiçbir şey için onların bu güzel günlerinden çalamam..
Onların ikinci bir çocuklukları olmayacak, işe tekrar geri dönebilirim ama bir daha onların çocukluklarına dönme şansım peki ?? Sıfır.. Bu birkaç yıl dışında onlarla geçireceğim bu genişlikte bir zaman dilimi de olmayacak hiç bundan sonraki hayatımızda..
İlgiye sevgiye en aç oldukları bu dönemi kaçıramazdım.. Hem de anlam veremediğim bu kapitalist düzenin mantığıyla.. Çalış, parayı evine ve çocuğuna bakana ver.. Sen çocuğunu, çocuğun seni görmesin.. Sen ve çocuğunun arasına giren herkes kazansın.. Sen ve çocukların hep yarım.. Tüketim toplumunun kalıplarına göre, kazandığın parayı harcayıp tükettikçe mutlu olacağına inandırıl..
Kızımı bu kapsamda büyük şehrin dayatmalarından uzak büyüttüm.. Çocuklu aileler nereye koşuyorsa tam ters yöne götürdüm hep onu.. Şehir aktiviteleri yerine kimselerin olmadığı doğanın içinde aktiviteler yaptık hep.. Herkesin sırtsırta piknik yaptığı yerler yerine kimselerin bilmediği küçük bir köy bulduk hep gidip koşturup eğlenecek, uçurtma uçuracak.. Kalabalığın yozlaşmışlığın ticariliğin yemeksizliğin bol olduğu tatil köyleri yerine kamp alanlarında çadır kurarak yaptı tüm tatillerini.. Ateşte yaktı, üşüdü de, acıkıp yemeğin pişmesini de bekledi sabırla.. Cesareti, korkmamayı, hazıra konmamayı, elde etmek için çaba ve sabırın olması gerektiğini, denemezse asla yapamayacağını, bazen de bir denemenin yeterli olmayacağını buralarda öğrendi hep.. Bunca zorluğun üzerine bir de her kamp alanında "mutlu çocuk" etiketi yapıştırıldı hep üzerine.. Çünkü mutluydu, sen yapamazsın denilip kenarda oturtulan, herşeyin önüne geldiği bir çocuk değil, başaracağına inanılıp çabalamasına izin verilen bir çocuk oldu hep.. Öyleki bazen boyunu aşan yardımları oluyordu bize.. Üzerine bir de başarıyor olmanın getirdiği gözlerindeki o ışıltı ve mutlulukta cabası.. Yoldan alıp ormanın içine koyduğu kaplumbağa ile hayvanların gözünden bakmaya öğrendi dünyaya..
Aslında öyle önemli değerlere sahipler ki kalıpların içine sokarak bunları unutturuyoruz onlara, sonrada bu kalıpları, ötekiler gibi olmasını normalleştiriyoruz..
Onların yüreklendirilmeye, bitip tükenmek bilmeyen enerjilerini doğru yönlendirmeye ihtiyaçları var, dur sus yapma ile durdurulmaya değil..
Sosyalleşsin diye çabam olmadı hiç.. Sosyal olması onunla ilgili en son kaygı duyacağım şeydi.. Buna rağmen girdiği her ortamın en rahatı oldu, düşüncelerini korkusuzca dile getireni, her kamp alanında sayısız arkadaş edineni.. Öyle ki çoğu yerde nereye kreşe gönderiyorsunuz sorusunu hep aldım.. Göndermiyorum dediğimde şaşkın bakan o gözlerle çok karşılaştım.. Biliyordum ki özgüveni oturtulan, farklı yönleri ön plana çıkarılan, yaratıcılığının önü diğerleri gibi olsun diye kesilmeyen, ailesinin maddi değil manevi olarak arkasında durduğu çocuk zaten sosyal de bir çocuk olacaktı.. Peki diğerleriyle aynı kalıplara sokulmaya çalışılarak farklılıkları törpülenen, uyum sağlasın diye sindirilen hep uyarılma korkusu taşıyan çocuğun sosyallik anlayışı ne olacak.. Sadece o ortamda durmayı kanıksayacak, ama düşündüklerini o kadar da kolay dile getiremeyecekti kabul görmeyecek korkusuyla.. Artı orada kendini dizginlemeye çalıştıkça akşam anne baba yanındaki ilgi çekme çabaları da artacak.. Buna da çok şahit oldum..
Gelelim bizim kreş üzerine yaşadıklarımıza..
Sitede kendi yaşıtı hiç olmadığı için hergün bahçeye çıkarmak yerine yaşıtlarının yanına götüreyim onu bahçe saatlerinde fikriyle çıktı kreş.. Hemen evin karşısındaydı çünkü.. Sadece branş derslerine haftanın 3 günü ikişer saat gitmeye başladık.. Kreşin kadrosu da ticaretten ziyade bu işe gönül vermiş insanlardan oluşuyordu.. Ona rağmen velilerin birbiriyle yarışan gösterişteki doğum günü partileriyle ya da hergün değişik bir şaşalı oyuncak ya da kıyafetle gelen çocuklarla özendirilmeye teşvik edilen ve maddiyatçılığın, bencilliğin pekiştirildiği bir düzen var maalesef genelde.. Dur sus yapma larla kalıplara sokulan, susmanın öğretildiği bir sistem..
Kızımın da değer yargılarının değişmeye başladığını, eski özgüvenini yitirdiğini, artık girdiği ortamlarda eskisi kadar rahat olmadığını gözlemlemeye başladıkça kreşin verdiği deformasyonu anlamıştım.. Son olarak parkta gördüğü çocuklarla tanısın tanımasın sorgusuz sualsiz oyun kuran çocuk "niye yanlarına gitmiyorsun dediğimde "ya beni istemezlerse" cevabını verdiğinde nokta koymanın zamanı geldi diye düşündüm kreş olayına.. Karar aşaması aslında çok kısa da bir zaman dilimi değildi, çok uzun süre gözlemledim, defalarca kreşe gittim gizli gizli izledim, evde dışarıda da bol bol .. Kreşte bir kez bile uyarı almamış, kurallara en riayet eden çocuktu.. Ama mutlu değildi.. Burada şunu diyebilirsiniz, okulda da aynı şeyleri yaşayacak, o zaman ne yapacaksınız?? 6 yaşına kadar ki dönem milat niteliğinde.. 6 yaşına kadar özgüvenli, kendini ve duygularını iyi ifade edebilen, her anlamda doyurulmuş bir çocuk yetiştirmeyi başardıysanız sonrasında o çocuğu hiçbir ortamın yıkacağını düşünmüyorum.. Ama daha özgüvenini oturtamadığı ve kendini iyi ifade edemediği bir dönemde o ortamın içine girerlerse o ortamla birlikte şekillenecek herşeyleri.. Bunu çevremde de çok gözlemledim..Bir de kreşte gözlemlediğim bir başka şey de çocukların gerçekten özlerinde mutlu olmadığı yönünde, yüzlerinde gizlenen orada olma mecburiyeti gerçekten hissediliyor derinde.. Ki benim götürdüğüm kreş çokta ilgili bir yerdi.. Aslında hepsinde kızımdaki durum vardı.. Ben kızımı çok iyi tanıdığım ve çok iyi gözlemdiğim için farkındaydım durumun.. Ama diğer anne babalara göre farklı bir durum yoktu.. Çünkü büyük şehrin çarkı bu, herkes bunun içinde adapte olarak çocuklarını da adapte ederek dönmeye çalışıyor.. Normal olduğuna inanılan şey buydu, çocuklar kreşe gidiyor sosyalleşiyor birlikte yaşamaya alışıyorlar.. Peki mutlulular mı?? Sabahları uyandırılmak yerine kendi istedikleri zaman kalkmak hakları değil mi?? Kaldı ki sürekli erken kalkmak zorunda olacakları bir hayatları olacak zaten önlerinde.. Anneyle, o en güvendiği insanla sıcacık bir kahvaltıyla güne başlamak.. Gün boyu canlarının istediğini yapacakları geniş çocukluk zamanları peki.. çocukluk haricinde bir daha hiç böyle geniş zamanlarının olmayacağını düşünürsek.. Bize en çok ihtiyaç duydukları bu dönemde yanlarında olamamak..
Mutlaka bir yolu var bunun.. Sadece büyük şehrin çalışan anne üzerindeki dayatmasından çıkıp düşünmeyi deneyin.. Çocuğa bakıcı bakması ya da kreşe gitmesi dışında başka bir alternatif düşünülmüyor olması ve normal olanın artık bu olması çok acı geliyor bana..
Bir çocuğun iyi yetiştirilmesi için öyle çok müthiş imkanlara gerek yok.. O kurstan buna koşup, herşeyle donatılıp iletişim bile kuramayan çocuklar gördüğüm gibi sadece taş üstüne taş koyarak etrafında birsürü insan toplayan çocukta gördüm.. Önemli olan sunulan imkanların fazlalığı değil mutlu ve özgüvenli çocuk olmaları.. Onlara imkan sunmak için para kazanmak odağında değil mutlu olmaları için vakit yaratmak odağında olmak gerekiyor..
Kreşten sonraki dönemimiz tam bir özüne dönme dönemiydi.. Yine eski rahatlığımızı, özgüvenimizi, maddiyatçılığın o şıpsevdi mutluluğundan uzaklaşarak doğalımızın keyfini yakalamıştık.. Yine aynı soruları duymaya başlamıştım: Hangi kreşe gönderiyorsunuz??"
Göndermiyorum diyorum göğsümü gere gere..
Ama her konuda da oyun odaklı iyi bir eğitim veriyorum evde.. Sihirli kelime "oyun odaklı".. ingilizceden müziğe spordan dansa el becerilerinden sorumluluk almaya tiyatrodan belgesele kadar keyifli ama dolu dolu bir programımız var.. Akşamları babamızı da dahil edip devam ediyoruz yatana kadar.. Programımızı da bir ara paylaşacağım..
Evde bir kardeşin olması da çok önemli, mümkünse yaş farkı çok açılmamış..
biz kardeşin lansmanını hep "küçük arkadaş" diye yaptık, evde abla , kardeş kelimesi hiç kullanılmadı.. Doğduğu günden itibaren de her aktivitemizde boyuna göre bir rol verdik ufaklığa, hem arkadaş olarak kabul görmesi hem de çabucak ekibe dahil olması için.. Aralarında tam iki yaş var, ufaklık şu anda 2 yaşında olmasına rağmen kızımın en iyi arkadaşı, acayip oyun kuruyorlar, bir üçüncü kişi arayışında olmuyorlar hiç.. Bazen dışarı çıkmasak evde oynasak olur mu sorusu bile geliyor..
ufaklığın şansı da çocuk olan bir eve gelmesi oldu, herşeye dahil etmemle gelişimi yaşının çok üzerinde şu anda..
Okul zamanı için ne düşündüğüme gelecek olursam, ebeveynlerin ve çocuklarının maddi yarış içine girdiği o prestijli özel okullardan ziyade bir köy ilkokulu tüm isteğim ya da bir birey olarak kabul göreceği bir eğitim sistemi içinde yurtdışında olabilirse.. Aslında gönlümden geçen ise filmlere konu olmuş bir durum, okulsuz eğitim..
Diğer bir uyarım da:
6 yaşına kadar disiplinle eğitimi savunan her yerden uzak durun.. 6 yaşına kadar disiplin eğitimi olmaz, çocuğun daha dikkati, odaklanması dağınıktır.. Girdiği yeni bir ortamda önce keşfetmek isteyecektir, bu onun en doğal hakkı, dur sus yapmayla disiplin edemezsiniz.. Kaldı ki çocuk disiplin eğitimini yani neyi nerede yapması ve yapmaması gerektiği mantığını sadece ailede öğrenebilir.. Dışarıda disiplin adıyla öğrenilen şey korkudan başka birşey değildir.. 6 yaşına kadar tüm eğitimler oyunla olmalı.. Bu onların bir kaçışı aslında.. Çocuğu oyunla kazanmak zor geldiğinden, disiplin adı altında korkutarak kontrol etmek kolaylarına geliyor.. Bu yöntemi de "disiplin" adıyla pazarlıyorlar..
Bir de bilinçsizce yapılan "çocuğunuzun gelişimi çok iyi onu bir üst sınıfa alalım" yaklaşımı ebeveynleri cezbetse de sakın böyle bir yaklaşıma prim vermeyin.. Bırakın sınıfının yıldızı olsun, onun özgüveninde olsun.. Bir üst sınıfın içinde kaybolanı değil..
Çocuğunuzu gönderdiğiniz her yeri sorgulayın, gözlemleyin, çocuğunuzu nasıl işin içine çekmeye çalışıyorlar bu çok önemli, disiplinle otorite kurarak mı oyunla sevdirerek mi.. sevdirildiyse bir ömür ona yönelmek isteyecektir, disiplin adı altındaysa bir süre devam eder, sonra bir ömür o şeyin adını bile duymak istemez.. o nedenle götürdüğünüz yerin yaklaşımı önemli diyorum, ömrüne etki edecek çünkü.. Belki çok iyi bir jimnastikçi olabilecekken o bir daha gitmeyi istemeyecek.. onları nasıl uyarıyorlar.. Dur sus yapmalar ne sıklıkta.. Bunlarla ilgili çocuğunuzu emanet ettiğiniz yeri uyarmaktan lütfen sakınmayın.. Bugüne kadar ki gözlemlerim en prestijli yerlerin bile bazen işlerinin çocuklar olduğunun farkında olmadıkları yönünde..
Uzun bir yazı olacak demiştim.. Daha da sayfalarca yazabilirim konu çocuklar olunca.. Dünyaları küçücük olunca büyükler tarafından yapılan her yaklaşım çok fazla yankılanıyor içeride.. Özellikle onlarla ilgili bir iş yapan insanların bunun gerçekten farkında olmaları lazım..
Sözün özü sağlam çocuklar yetiştirmede en önemli şeyin aile özellikle de anne sevgisi ve ilgisi olduğuna inancım tam.. Bu uzun yıllarki gözlemlerimin de bir sonucu aynı zamanda.. Gönüllerince çocukluklarını yaşayacak bir ortam sağlayın onlara.. Bu hayatınız boyunca yapacağınız en önemli şey.. İnanın hayatlarının en büyük ve en unutamayacakları hediyesi olacak bu.. Zaten ömürleri boyunca okula gidecekler.. Okulla birlikte zaten istesenizde onlarla geçireceğiniz geniş zamanlarınız olmayacak bir daha hiç..
Çocuk eğitiminde çaresiz kaldığınız anlarda tek kılavuzunuz onların gözünden bakmak olsun dünyaya, onların yerine koyun kendinizi ve öyle düşünün.. Tüm soruların cevabı orada, çok yakınınızda aslında..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...