26 Mart 2015 Perşembe

Bir Doğum Hikayesi Daha..


Kocaman keyifli bir koşturmacanın ardından ancak yazabiliyorum..  Yine bir sürü güzel anıyı arşive dahil etmenin keyfi ve belirsizliklerle dolu sürecin en iyi şekilde yaşanmış olmasının verdiği rahatlık var üzerimde.. Bir de iki çocuklu kocaman bir aile olmanın getirdiği uykusuzluk tabii :) Kızımda 40+2 ye kadar beklemelerimize cevap vermeyen prensesi almak zorunda kalmışken, oğlum hiçbir plan yaptırmadan 38+6 da bir akşam çıkageldi.. Hamilelik, doğum ve anne olma sürecinin bir bayan bedenini daha da güçlendirdiğine oldum olası inanmışımdır.. Bu nedenle ne hamilelik döneminde bir hamile gibi, ne de lohusa döneminde bir lohusa gibi davranmayacak kadar güvendim bedenime.. Kızıma 6 aylık hamileyken araba ile 2 haftalık balkan turu yapmış, dağ tepe demeden hiçbir anından geri kalmamıştım.. Öyle ki doğuma 1 hafta kala Trakya'dan İstanbul'a taşınacak kadar hamile muamelesi yapmamıştım kendime.. Oğluma hamileliğimde de  yine hiç gerisinde kalmadım hayatın, bulantılarımın tavan yaptığı dönemlerde önce isviçre seyahati ve 3 aylık hamileyken 1.5 yaşında bir de bebekle benelux turu yapacak kadar güvendim kendime.. Her öğlen karda kışta işten eve yürümekten hiç vazgeçmedim, iş arkadaşlarım "bu havada sen neden evden çıkıyorsun ki" diye sorarken.. Şirket yemeğinden dönerken trafik kazası geçirdim, üstelik eşim de şehir dışındayken.. Aynı gece annem rahatsızlandı, falan filan.. Çok şükür ciddi sağlık problemleriyle sonuçlanmadı hiçbiri.. Daha neler neler yaşandı.. Doğum akşamımıza kadar ne misafirlerimiz eksik oldu soframızdan, ne de biz eksik kaldık dost sofralarından.. Hamile olduğum için hiç kenara çekilmedim bu defa da..Evimdeki her sofrayı keyifle hep ben hazırladım son anıma kadar dostlarımıza, servis için hep tetikte bekledim yine başlarında.. Hamileliğimden çekinip "gelmeyelim şimdi hamile hamile" diyen olduysa da başta, ayrılırken hep şaşkınlık cümleleri döküldü ağızlarından.. Bir hamile için paha biçilmez kıymette şeyler bunları duyabilmek, her gün büyüyen bir bedene sahipken.. Ben bedenimi hayattan çekmedikçe o da kendini çekmedi.. Son anıma kadar ne öyle fazla kilo aldım, ne haraketlerim kısıtlandı, ne de 13 kg olan kızımı kucağımda taşıma zevkinden mahrum kaldım.. Öyle ki akşamında doğum yapacağımı bilmeden 19 şubatta yağan karın tadını çıkardık 2 saat boyunca kızımla dışarıda.. Başta 24 şubat olarak gözüken doğum tarihi son kontrolde doktorumuzun bebek erken gelecek gibi duruyor, 20 şubatta bi daha bakalım demesiyle seyir değiştirmişti.. O son bir hafta gerçekten zorlandığımı söyleyebilirim, çünkü dikkat etmem gerektiği için hareketlerimin kısıtlandığı duygusu hiç alışık olmadığım birşeydi ve çok rahatsız etmişti.. Uzanıp doğumu beklediğimi tabii ki söyleyemem bu bünyeyle, ama zorunlu olmayan çok haraketimi kısıtladım.. Oğlumun doğum şekerlerini keçelerden ben hazırladım yine, kızımdan hiç çalmadan ama, o uyudukça geceleri çalıştım hep..Bebeğin erken gelme ihtimali taşımama rağmen, kendimi çokta iyi hissettiğim bir hafta geçirdim.. Hatta o gün kardan eve gelince kendimi öylesine iyi hissediyordum ki akşam üzeri doktoruma yarın gelmesek mi acaba diye telefon bile açtım.. İpek hanım çiftliği kolimiz geldi sonra, eski kaşar ve tost ekmeği söylemiştim.. Babamız işten gelince canımın çekmesi üzerine o dillere destan tostundan yaptı bize.. Aslında bir tanesi bana ait tostların üçünü birden gözüm dönmüş şekilde götürdüm.. Saat 7 gibi masadan kalktığımda ufak ufak sancıları hissetmeye başladım.. Tuvalete gidişimle şiddetlenen sancılarımın yanında suyum da gelince  hemen alarm durumuna geçtik.. Önceden hastane için tüm çantaları hazırlamış, bir de check list yapmıştım bir post it e, evin girişine yapıştırdım.. Eşime de acil bir durum olursa mutlaka bu listedekileri aldığını kontrol ederek çık evden diye görev atadım.. Aslında benim ve bebeğin valizi küçücük birşeydi ama kızımın eşyaları, oyuncakları, hastanede yiyecekleri, babamızın eşyaları, fotoğraf makinesi çantası, anakucağı, oda süsleri, kapı süsleri, bebek şekerleri, bebek kurabiyeleri derken uzun bir liste olmuştu bu.. Kızımın hastanede yiyeceği tüm yemeklerini önceden küçük kaplara hazırlayıp dondurucuya atmıştım, yoğurt ve kefiri  çıkarken alınsın diye belirttim check liste, kahvaltılıkları, meyveleri, kuruyemişleri ve kompostosunu da buzdolabında bir rafa hazırlamıştım,  küçük elektrikli ısıtıcımız ve kaşık çatal cezvelerimizi de valizine koymuştum.. Kendim için de iç çamaşırı, elbise gecelik, sabahlık, terlik, göğüs pedi, hastaneden çıkarken giymek için kıyafet, makyaj malzemesi, lahusa tacı, ped ve göğüslerdeki çatlama ihtimali için de karbonat, e vitamini kapsülü ve garmastan pomad hazırlamıştım valizime.. Bebek için de hastanenin vermiş olmasına ve hiç kullanmamamıza rağmen sadece bir set kıyafet ve birkaçta organik bebek bezi, organik ıslak mendil koymuştum.. Ama dediğim gibi hiçbirini valizden çıkarmadan geri getirdik.. Tüm bu listeyi evin içinde oradan oraya koştururken adım başı kontrol eden babamızın paniği hiç unutamayacağım bir kare olacak bende.. Bir de eşimin doktoru arayıp hastaneye gelecek vaktimiz var değil mi diye panikle soruşu.. Kurtköyden Bakırköye gidecektik çünkü..19:00 gibi kalkılan sofradan o kadar çok telaşı sıkıştırdığımız 45 dakika sonrasında yola çıkmıştık bile.. Allah bize hayatımızın en önemli anlarında hep yardım etmiştir, yine bunun bir örneğiydi o akşam hastaneye gidişimiz.. Normalde o saatlerde İstanbulda karşıya geçmek mucizedir hele de kar varsa.. Ama okulların o gün tatil olması nedeniyle bomboş olan yollarda dakika başı bastıran sancılarımla birlikte uçtuk gittik hastaneye.. Abimler gelene kadar kızım arabada yalnız kalmasın diye yanında kalan babasını da bırakıp tek başıma sancılarımla çıktım 6. Kata.. Yediğim tostların tadı damağımda iken hala, açlık süresinin bekleneceği söylendi.. Yani birkaç saat daha sancı çekeceğim anlamına geliyordu bu.. Olsun o tostlar herşeye değerdi.. Yine olsa yine yerdim..Anestezi kontrolleri, NST falan derken saat 23:15 gibi ameliyathaneye alındım.. Hastaneden kızım için ayrı bir oda talep etmiştik, hastane sürecinden psikolojik olarak etkilenmemesi için, hem de herşeyin gözünün önünde olmaması için.. Ameliyata girerken de kızımı özellikle görmemek istedim, çünkü ikinci doğumda özellikle "bana birşey olursa ona ne olur" duygusu hakim oluyor enterasan bir biçimde, o nedenle ne bende ne de onda olumsuz bir his oluşturacak herşeyi engellemeye çalıştım.. O zaten daha iki yaşındaydı ve farkında değildi zaten hiçbirşeyin.. Bu bizim için süper bir avantajdı.. Ameliyathane yine kızımı dünyaya getirdiğim ameliyathane idi.. Doktorum Özlem Hanım girdi içeri sonra.. Hayran olduğum ve sonsuz güven duyduğum kadın.. Ultrasonlarda bebeğe bakarken transa geçen, tüm öngörüleri doğru çıkan, profesörlüğünü sonuna kadar hakeden, doğum için kurtköyden bakırköye gelmeyi göze aldığım insan.. Onu gecenin bir yarısı hastaneye getirmek en son istediğim şeydi ama oğlum böyle istemişti bu defa.. Ufak bir anestezi anlaşmazlığından sonra tek doz spinal ile lokal anestezi yapıldı.. Anlaşmazlıktan kastım da benim anlamaya çalışma sürecimdi..Aslında odada gerekli bilgilendirmeyi yapmışlardı ama ben sancılarımdan dolayı çokta kendimi verememişim anlaşılan.. Tek doz spinali o anda ameliyathanede öğrendim, ben tüm belden uyuşturmalara epidural ismi verildiğini sanıyordum, oysa tek doz spinal de o yöntemlerden biriymiş.. Benim için tek kriter doğum esnasında uyanık olmaktı, o anı kaçırmak istemiyordum.. İlk doğumumda epidural sezeryan olmuş, süreçten çok memnun kalmıştım..Beni uyutmayın da hangi yöntemle anestezi yaparsanız yapın fikrindeydim yine..Belden yapılan iğne sonrasında uyuşan bel altim ile ameliyata hazırdım.. Tam o sırada aşık olduğum adam da girdi içeri.. Yine hayatımızın bu özel anında beni yalnız bırakmamıştı.. Ne olduğunu anlamadan yine, ameliyathaneyi saran ağlama sesiyle herkesin yüzünde bir gülümseme belirdi..Elimde aşık olduğum adamın eli ile karşıladık oğlumuz 'Alaz'ı, 19 şubat saat 23:39'da.. Hamileyken hiç durmayan hareketleri ile gümbür gümbür geliyor dediğim bebeğimin ağlama sesiyle hastane yıkılacaktı neredeyse, temizlenip yanıma verildiğinde o sesiyle ameliyathaneyi inleten bebeğin birden susuşu ve birden sessizleşen o ameliyathaneyi, duran zamanı, herkesin şaşkın bakışlarını, yüzüme soluyan o küçücük meleğin sıcacık nefesini asla unutamayacağım.. Sonrası odaya çıkış, ilk emzirme.. Sadece o gün yatakta geçirdim, aralarda kalkıp bol bol dolaşarak tabii..Akşamında kızımın beni o yatakta görmek istemeyişini hissetmem ile serumumu alıp babasıyla onun yattığı yatağa yattım, serumu göstererek elimin üstü uf olmuş, onun ilacı bu, sabah hepsi iyileşmiş olacak ve ilacı çıkaracaklar diye kızıma anlattım ve birbirimize sarılarak uyuduk.. Ertesi sabahta çıkan serumumla birlikte attım geceliğimi üzerimden.. Giyindim güzel güzel, çektim çizmelerimi.. Kurtuldum o hastane görüntüsünden..Öyle ki vardiya değişimlerinde odaya gelip gözümün içine bakarak anneyi soran tüm hasta bakıcıları şaşırtmayı başarmıştım.. Hastaneye ziyarete gelen dostlarımızı da tabii.. Yine çok çabuk toparlanmıştım, sezeryan olmama karşılık yine saatlerce doğum sancısı çekmeme rağmen.. Damar yolumun bir türlü bulunamayıp her yerimin delik deşik, mosmor olmasına rağmen.. Kafamda yeni doğmuş bebeğimin düşüncesinden çok kızımızın olumsuz etkilenmemesi için düşünce yoğunluğu olmasına rağmen..  Başta da dediğim gibi her doğumdan biraz daha güçlenerek çıkıyor insanın bedeni.. Dünyaları karşınıza alacak güçte hissediyorsunuz kendinizi.. Oğlumuzun sünnetini de yaptırdık o gün.. Özetle herşeyin yolunda ve yanımızda olduğu, kriz anlarının bile keyifli bir anıya dönüştüğü bir doğum sürecini daha geride bıraktık.. Kocaman güzel bir hikaye daha ekledik arşivimize:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...